Ana içeriğe atla

TATİL ÇOCUĞU SELİME :)

  Merhaba herkese!

  Bugün günlerden pazar. Salıdan beri hiç yazı yazmıyorum. Hepsi tembellikten. Caprice Thermal Palace otelinde kalıyoruz. Reklamlara göre dünyanın ilk İslam oteliymiş. Alkolsüz otel. İlk. Otelin içinde ezan okuyorlar. İlk diyorlar ama Kabe manzaralı otellerde alkol mü var? Kafam karıştı ama neyse artık. İnandım diyelim.
 
  Tarih ödevim bitti sayılır. Bazı yerlerini (aslında yüzde doksanını) internetten kopyalayıp yapıştırmıştım. Peygamberlerin başında "Hz." saygı hitabını koymadıklarını fark etti babam. Düzeltmemi söyledi. Düzeltmeyi unutmam inşallah. Kimya ve Fizik derslerine çalıştım. Matematik testi çözüyordum bir baktım annem çözmeye başlamış :) Annem matematiği çok sever, ben de severim. "Bu bir haftalık tatilin mutlu geçti mi?" diye sorarsanız cevabım hayır olur. Çünkü canım arkadaşlarımı özledim.

  Twitter da herkes okul arkadaşlarını "kezban" olarak anabilir ama benim öyle arkadaşlarım yok. Hem bu ifadeyi hiç sevmiyorum. Bir Müslüman'a yakışmayan bir hareket. Ben "kezban" kelimesini ilk kez geçen hafta söylemiştim. Yani biri kezban dedi ben de öyle söyleme olayında bulundum. Ağzıma hiç yakışmıyor.

  Tatile gelirsek, gerçekten sıkıcıydı. Eğer Ebrar burada olsaydı 1 yıl kalırdım burada. Eğer anneme şikayette bulunursam bana çok kızacak. Bu yüzden bir şey demiyorum. Havuz falan var burada. Annem zorla havuza götürdü. Bir kere girdim sonra çıktım. Birincisi ; sudan nefret ederim. İkincisi ; su acayip soğuktu. Üçüncüsü ; YÜZMEYİ UNUTMUŞUM !!1!!!11!

  Buradaki tek eğlencem geceleri ve öğlenleri film vermeleri. Bugün "Madagaskar 3" filmini izledim ve gülmekten karnıma ağrılar girdi :) Şuanda büyük bir ihtimalle "Çanakkale 1915" filmi başladı ama ben burada yazı yazıyorum. Dün de "Argo" filmi vardı ondan önce "Life Of Pi" ve ondan önce de "Hobbit" vardı.

  Perşembe günü Fenerbahçe'nin maçını yayınladılar ve Fenerbahçe yarı finale çıktı.Tabi siz bunu biliyorsunuzdur. O kadar erkek arasında izliyordum. Ama en arkada oturdum. Komikti. Ezilmedim Allah'a şükür :)

  Bir de çok güzel fotoğraflar çektim göstermeden edemeyeceğim :)










  Bu son fotoğrafımı aynı konumdan günün farklı zamanlarında çektim. Aynı konumdan olması için çok uğraştım :) Ve instagram hesabımdan paylaştım. Başka fotoğraflarım için sitemin sağ üst köşesindeki mavi renkli fotoğraf makinesi şeklindeki butona basabilirsiniz. Hepsi telefonumdan çekilmiş kıytırık resimler olduğu için kalitesizler. Kusurumu mazur görünüz. 

  Başka ne anlatacaktım...

  Aha! UÇAK :) 

  Uçak,uçak, uçak... Uçağa bindim hiç heyecan yoktu. Sanki yılların pilotuymuşum edasıyla havalı havalı oturdum koltuğa. Uçak piste gelene kadar normal araba gibi gidiyordu. Sadece daha yüksekten bakıyordum yere. Sonra uçak uzun uçak yolunun başına geldi ve döndü. Durdu. Kanatların altındaki devasa pervaneler dönmeye başladı ve çok gürültülü bir ses çıkmaya başladı. Tekerlekler hızla dönmeye başladı ve uçak hızlıca gitmeye başladı. Çok hızlı gidiyordu. Bir-iki dakika böyle gitti ve sonunda uçağın ön tekerleklerinin yerden kalktığını fark ettim. Uçak havalandı. Havalandı. Hava limanına şöyle bir baktım yüksekten. Hava limanları iki katlı olurmuş ve üst kat gidiş alt kat geliş olurmuş. Bunu ilk defa o gün öğrendim. Sonra ilk defa İstanbul'a yukarıdan baktım. İlk defa. Sonra uçak daha da yükseldi ve bulutların üzerine çıktı. Şimdi yeryüzünü görmüyorduk. Bulutları ilk defa ayağım yere basmazken görüyordum. Bulutlara yukarıdan bakıyordum. Annem " pamuk tarlası gibi" dedi. Aynen öyleydi. Arada bulutsuz yerlerde yeryüzünü görüyorduk.  Sonra Uludağ'ı gördük. Dağ bulutları yarmıştı. Çok güzel duruyordu. Bir saat içinde İzmir'e vardık. İzmir de çok güzel gözüküyordu. Hele o tarlalar... Sanki kırk yama yorgan gibiydi. Böyle böyle gittik ve uçak İzmir Adnan Menderes Hava limanına indi. Eğlenceli bir yolculuktu. Ben kitap okumayı planlıyordum ama gözüm bulutlardan gök yüzünden ayrılmadı. 

  İlk uçak deneyimim bu oldu. İnşallah dönüşte de uçağa bineceğiz. Çok merakla bekliyorum. 

  Bu günlük bu kadar. Herkese iyi akşamlar. Tatlı rüyalar.

  Güle güle..:)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor