Ana içeriğe atla

günlüğüme yazmadım

normalde unutmak istemediğim şeyleri günlüğüme yazarım. ya da üzgünsem yazarım mesela. en son günlüğüme ne yazdığımı da bilmiyorum ama son bir yıldır bir şey yazmadım sanırım. önceden her gün hatta günde birkaç kere günlüğüme yazardım. her şeyi yazardım, ne düşünüyorsam.

bu blog sitesi belki de artık günlüğüme yazmamama neden oluyordur. buraya da o kadar açık yazmıyorum. yine de açık yazıyorum da denebilir. bilmiyorum. bazen günlüğüme bile açıkça ne düşündüğümü yazmam. ya da birine tam olarak ne hissettiğimi anlatmam. terapistime bile anlatmıyorum. çok konuşan ve her şeyimi insanlara anlatan biri sanırdım ama çok yeni fark ettim o kadar da konuşmadığımı. yine de tam olarak hissettiklerimi anlayacak kimse yok gibi. yine de beni yargılamadan dinleyecek kimse yok gibi. 

uzun süredir düşünmemeye çalışıyorum. sakince duruyorum. yalnız kalmamaya çalışıyorum. çünkü kendi başıma durmak istemiyorum. kendimle olmak hem çok sıkıcı hem çok üzücü. yalnız olmak istemiyorum. 

şebnem ferah - benim adım orman. bu şarkı ve bu şarkının ad verdiği albüm. normalde şebnem ferah oldukça öfkeli, kızgın, bağırıp tüm üzüntülerini dökmek isteyen şarkılar yapar. fakat bu albüm oldukça sakin geliyor bana. sanki kabüllenmiş ya da artık kızgın olamayacak kadar üzgün. hayal kırıklığını da artık kabullenmiş. bir beklentisi de kalmamış. 

hayal kırıklığına uğradığım bir keresinde bu albümün "istiklal caddesi kadar" şarkısını açmıştım. bu albüm ağlamak için sanki. belki de düşünüyorumdur. hiç olmadığından çok sık düşünüyorumdur.

aynı albümde "yalnız" diye de bir şarkı var. "kimse böyle yalnız olmasın" diyor. kendimle vakit geçirmeyi becermem. şarkı dinleyerek, dizi izleyerek, video izleyerek, yazı yazarak ya da kitap okuyarak... bir şekilde başka bir etkileşimde bulunmaya çalışırım. insanlarla iletişimde değilsem de başka bir aktivite hayatımda olsun isterim. düşünmekten korkarım ama sonunda yine düşünürüm. 

sinirliyken bu albümü dinlemem pek. evet rock yine. yine oldukça gürültülü şarkılar. fakat "eski", "ateşe yakın"... beni üzer. sanki şebnem ferah ile aynı ruhsal geçişlere sahibim.

şebnem feraha ait olup da sevmediğim tek bir şarkısı vardı. o şarkıyı bu yıl birkaç ay da olsa o kadar severek ve keyifle dinleyip bir de o şarkıya eşlik etmiştim. yine tüm büyüsünü kaybetti o şarkı. yine en sevmediğim şarkı. 

"düşünüyorum, ne kadar sevmiş olabilirim"

"düşünüyorum"

"sen, ben, gece ve bir yol..."

"başka bir şey yok elimde, hafızamda"

"düşünüyorum, ne kadar yer etmiş olabilir"

"istiklal caddesi kadar"

ne yazık ki tam bir hayal kırıklığı şarkısı.

o sevemediğim şarkıyı sevdiğim zamanlara dönmek isterdim ama pek de gerek yokmuş. öyle dendi. ben de tamam, dedim. yine sevmemeye devam edeceğim. 

şebnem ferah'ın ne kadar hayal kırıklığı ve nefret dolu şarkısı varsa hepsi benim. bunca yıl bunlarlaydım. o bir tanecik şarkı olmasa da olur. gerek yokmuş. 

"bazı aşklar"

bu şarkı da bu albümde. bu albümü gecenin bu vakti keşke açıp da dinlemesem. bu kadar düşünmezdim dinlerken. sadece eşlik ederdim. şarkıları hissetmek istemezdim. 

"kaybetmek yoktu, yoktu aklımda"

"eski" şarkısı da burada. eskiyi o kadar severim ki. çünkü hep bulunduğum ana karşı bir üzüntü içindeyim. hep sanki bir şeyleri yanlış yapıyorum. bugün de geleceğin eskisi olacak evet. belki de bugünü isteyeceğim daha sonra. ya da istemeyeceğim. bazı günler geri dönmek istemeyeceğin günlerdir. bugün de öyle. 

üzüntü bana yorgunluk yaptı sanki.

güle güle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık,...

YİRMİ ALTINCI YAŞIMIN SON BİR SAAT KIRK BEŞ DAKİKASI

greyfurt sıkıp üzerine maden suyu koydum ve içiyorum. çok güzel oluyor. son bir yılda neler yaptığımı düşünüyorum. bu yıl anlatmaya değer pek bir şey olmadı aslında. aynı yerde çalışıyorum, aynı yerde okuyorum. ama taşındım mesela evet. artık başka bir evdeyiz.  beni strese sokan ve aslında beni hapseden, beni zincirleyen 4 şey vardı. iki tanesinden kurtuldum. biri ev idi biri de kötü yöneticiydi. bu yaşımda hakkımı savundum, stresimi azaltmak için çok uğraştım. eğitimler aldım, sakinleşmeye çalıştım. bu yaşımda psikolog seanslarım bitti. artık psikoloğa gitmiyorum. ihtiyacım var mı hala bilmiyorum ama şu anlık iyiyim.  bu yaşımda koçluk seansları aldım. çok faydalıydı. hayat amacımı öğrendim, neler yapmak istediğimi gördüm. hem de nasıl mış gibi yapabileceğimi gördüm. mış gibi yapmak benim için bir hayatta kalma modeli. mecburen. bu yaşımda da işimden ayrılmak çok istedim ama olmadı. önceki yaşımda nerede çalışıyorsam ve ne yapıyorsam yine aynı şeyleri yapıyorum.  eşim y...

ödev yapmak dışında her şeyi yapmaya çalışıyorum

annemin kaderini yaşadığım için evliliğimin daha 2.yılı dolmadan 2.kez taşınıyoruz. mecburen. kirada olmak böyle bir şeymiş. değişime alışık olduğum için taşınmak beni o kadar yormuyor. aksine yeni bir ev ve eşyaların yeniden yerleşmesi güzel. şimdi yaşamakta olduğumuz eve de o kadar alışamamıştım ve yerleşememiştim. bu sebeple çok çok üzülüyorum diyemem. işime de geliyor doğrusu. daha küçük ve temiz bir eve taşınmak hoşuma gidiyor.  Ödevlerim var. bir tane sunum bir de fotoğraf projesi olacak. bu sebeple fotoğraf eleme ve proje yazmak için bilgisayar başına oturdum. klavyem de var. biliyorsunuz harika güzel bir klavyem var. çok severek aldım ama belki 5 kere falan kullanmak nasip oldu. birçok şeyi de böyle heves ederek alıyoruz. arıyoruz tarıyoruz ama sonra kaç kere kullanıyoruz acaba? alabilmek tek başına nasip değil, kullanabilmek de bu nasibin devamı bence. sonuçta içeri odadaki masanın üzerinde tozlanmaya bırakılmış bir şey sana ait olsa da gerçekten nasibin midir ki? aslında ...