Ana içeriğe atla

yorgunluk var biraz

 içim sıkılıyor bazen. moralimi bozanlar da var. ama çok da mutluyum çok şükür. yorgunum sanırım biraz. 

mesela discord sunucusunda komut vererek bazı düzenlemeler yaptığımda kendimi acayip mutlu hissettim ama sanırım biraz da yorgunum. 

canım aslında bir şey yazmak da istemiyordu ama burayı açtım öyle. yazmazsam da olmaz gibi. uzun süredir yazmadım. keyfim de nasıl yerinde biliyor musunuz? aslında o kadar da iyi değilim. ya da mutlu olmayı hak etmiyorum gibi. yine de mutlu hissediyorum. sonra içim sıkılıyor. 

bazen çok büyük kararlar alıyorum mesela. arkadaşlarımla bazı şeylere adım atmak istiyoruz. atmalıyız da. inşallah olur. sonra mesela bir haftadır okul tatildi. o kadar uzaklaşmışım ki okuldan. okuyasım gelmedi. yarın ders çalışmaya başlarsan bu his uçar gider. daha yapacak ödevlerim ve girecek sınavlarım var. 

açıklanan bazı sınavlar oldu. iyisi de var kötüsü de ama sanki tüm ramazan ortalamam yüksek olsun diye dua etmemiş gibi ortalamamı o kadar kafama takmadığımı söyleyeceğim. aslında kafama taktığım tonlarca şey var. mesela mezunlar derneğinin her hafta düzenlediği bölüm tanıtım söyleşilerine katılım formunun tasarım rengi ile o haftanın afişinin renginin uyuşmasına kafayı takıyorum. bir arkadaşım bana çok mükemmeliyetçi olduğumu söyledi. mükemmeliyetçiliğe bilerek ve isteyerek sahip olmadım. inanın bana bu zamanla gelişti ve şimdi kurtulamıyorum. bir şeyleri kontrol etme isteğim o kadar ağır basıyor ki. ya da bir şey yapacaksam uygun olsun, düzgün olsun, simetrik olsun, üslubu düzgün olsun, rengi uysun vesaire.

mesela kıyafet seçip giyerken ne renk giyindiğime bakmam bile. ya da şalım kırışık mı? ayakkabımdan pandalı çoraplarım gözükür mü gibi dertlerim yok ama o afiş ile o anketin renkleri birbirine uyacak. yanlışlıkla işkolik mi oldum?  bilmiyorum.

bildiğim tek şey var o da yorulduğum. bir haftalık tatilin sonunda bu hisse ulaştım. bu hissi aldım ve tam içimde hissettim. yani bu yatıp uyumalık bir şey de değil doğrusu. mesela çok sevdiğim birine uzunca bir süre sarılsam geçebilir. ya da sadece bir sahilde denizi seyretsem yeter belki. uzunca şöyle bir ağlasam mesela. bak ağlamak istedi canım. saat şu an 23.03. ağlayasım geldi ama o kadar da ağlayamayacak gibiyim. oysa çok iyi geliyor bana. bilmiyorum. yorulunca ağlamak güzel.

bir dizi vardı. kız o kadar çok sorun yaşamış, o kadar çok sorumluluk altında kalmıştı ki ne kendisini hatırlayabiliyor ne başka bir sevdiği işle uğraşabiliyor durumundaydı. sonra tırnağı kırıldı. parmağı bir yere çarptı ve öylece tırnağı yarısına kadar koptu. oturup ağladı, ağladı, ağladı. hayatım boyunca izlediğim en gerçekçi sahneydi. bunca yorgunluk içinde ağlama isteği geldiğinde bana, o sahne aklıma gelir. belki tırnağımın kırılması gerekmiyordur ağlamam için ama o sahne beni o kadar hüzne boğuyor ki tırnağın acısını gölgeleyen tüm iç sıkıntısını hissediyorum dizideki o kızın. daha iyi bir senaryo görmedim sanırım. çok iyiydi.

kendimi ağlamaya uygun hale getirmek için malum listeyi açıp dinlemeye başlıyorum. sanırım bu da pek beni ağlatmaya itmiyor. belki de ağlayasım yoktur pek. bilmiyorum. kafamda yapılacak işler bulunurken hüznümü ya da yorgunluğumu da tam yaşayamıyorum. her neyse. dikkatim çoktan dağıldı. işim var.

güle güle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor