Ana içeriğe atla

bu zamanlarda böyle olurum

biraz akılsızımdır. biraz da düşüncesizimdir. cesaret gelir bir de bana. ne hissediyorsam, ne düşünüyorsam hemen yaparım. cesaret patlaması, akılsız cesareti. öyle güzel bir şarkıya takıldım ki şu sıra. ve şu sıra o kadar dingin hissediyorum ki. kalbimde bir rahatlık var. biraz da içim fenalaşıyor. ama bu sefer akılsız bir cesaretsizliğe kapılmak istemiyorum. mutluysam da temkinliyim artık. mutsuzsam daha iyi hissediyorum. ağlayasım geliyorsa hemen ağlıyorum da. dinginim ama. daha az konuşur oldum, daha çok dinler oldum. aklımdan geçiyor öyle sayısız şey ama hiçbirini kalbime ulaştırmamaya çalışıyorum. kalbimde ne varsa da orada hapis. hayaller kurmaya da iznim yok. biraz daha sakinim. 

bazı pişmanlıklarım olabilir. bu sefer ne olursa olsun pişman hissetmeyeceğim. içimden geleni yapıyorum diye neden üzülüyorum? evet biraz akılsızım. bu da bana cesaret veriyor. her neyse. bu neden beni sıkıntıya soksun ki? yapmadım diye üzülmek pişman olup üzülmekten daha kötüdür benim için. 

temkinliyim yine de. öyle olmak zorunda gibi hissediyorum. ama kalbime de söz geçiremiyorum. kalbim mi bu yoksa aklım mı ona da emin değilim gerçi. uzun zamandır geçirdiğim komada artık neyi neden düşündüğümü şaşırır oldum. beni ciddi bir hasara uğrattı. sonra da geçti. geçmeliydi çünkü. öyle olsun istedim ve oldu.

ama yine de ağlamak çok hoşuma gidiyor. kendimle kavga içindeyim. ama bir yandan da çok dinginim. heyecanlanmak da istemiyorum. hayal kurmak da istemiyorum. korkuyorum da. ama bir yandan da o kadar fenayım ki. güzel anlamda. birden kendimi gülümserken buluyorum. bu beni tedirgin de ediyor. çünkü sütten ağzın yanmış biraz. olmuş bir şeyler. 

olur işte. her şey hallolur. unutursun da, atlatırsın da. sonra yine mutlu olabilirsin. ben mutlu olduğumu hissediyorum bir süredir. tamamen kendimden dolayı olsaydı keşke. birinin yardım etmesi iyi bir şeydir belki. destek almak güzeldir. ama bu başka hayal kırıklıkları getirebilir. korkuyor işte insan. mutlu olduğun için bile korkuyorsun. çünkü mutsuzluğa ne kadar uzaksan düşmen o kadar uzun ve sert olmaz mı? korkmak da istemezdim üstelik. bir şeylerden kendimi alıkoymak da istemezdim. mesela ben sevmek ve sevilmek isterdim. ama üzülmeden. 

ama bu zamanlardır benim akılsızlık yapıp üzülmeye çıkan yollara çıktığım dönemler. tam da bu zamanlarda olur. bilemezsin işte. mutlu olursun ve heyecanlanırsın. fakat yine seni parça parça edeceğinden habersiz bırakırsın kendini. tutacaklar sanırsın seni ama tutmazlar ve yere çarparsın. güvenirsin yani. güvendiğin için seni bu hale getirirler. kötü değillerdir belki ama öyledirler işte. ne fark eder ki? iyidiyseler düşünürlerdi. benim onlara aynısını yapmayacağımı bilirlerdi.

bu dönemlerde kalbimi yok etmeliyim ve aklımla kalmalıyım. mutlu olmaya da hakkım olmamalı mesela. çünkü bana hep çok büyük geldi. mutluluğun tam üzerime oturduğu bir modeli hiç olmadı bana. hep iğretiydi ve ödünç alınmış gibiydi. yakışmadı işte. benim de imtihanım buymuş. ne yapabilirim ki?

güzel şeyler ard arda geliyor. ve hepsi beni o kadar mutlu ediyor ki. o kadar heyecanlanıyorum. gülüyorum. ama bir o kadar da korkuyorum. sakinleşmek istiyorum. daha da dinginleşmek. yavaş yavaş daha da susmak ve dinlemek. dinlenmek. güzel şeyleri yaşayabilmek istiyorum. arkadaşlarımı yanımda istiyorum. sevmek istiyorum ama bu sefer hiç korkmadan sevmek istiyorum. bu sefer tedirgin olmadan sevmek istiyorum. sevdiğim için pişman olmak istemiyorum. ferahlamak istiyorum. 

bu zamanlarda dengesiz olurum. birden yükselip birden düşerim. bu zamanlarda yaparım ne kadar hata varsa. ama bu sefer daha hiçbir şey yapmadan üzülüyorum. sonradan üzülmektense önceden üzülüyorum. hep üzülmeye yatkın olmak zorundaymışım gibi. öyle bir şeyler işte. ne anlattığımı bile bilmiyorum artık. 

öyle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor