Ana içeriğe atla

Garip Paragraf Soruları


 2016 YGS-LYS öğrencisi olan bendeniz Selime hepinize selamlarını iletir efendim, tarzı edebi bir cümle kurmak istiyorum ama kesin yanlış bir cümle oldu. Edebi bile değildir o. Anlatım bozukluğu yapmış olabilirim, bilmiyorum. Daha yeni deneme yaptım kendime. Hatırı sayılır çoklukta yanlışım vardı. Neyse, konumuz bu değil.

  Buraya yazı yazmayı da öyle bir özlüyorum ki, hep aklımda ama yazamıyorum. Taslakta bekleyen bir yazım daha var üstelik ama onun için biraz bilgi sahibi olmam gerek. Sıkı çalışan bir öğrenci olduğum için yazar burada çarpıldı araştırma yapmaya ya da uzun uzun yazı yazmaya vaktim yok maalesef...

Test çözüyor, konu çalışıyor, kendimi denemelerin tehlikeli kollarına atıyorum. Burada denemelere insan özelliği verip kişileştirme yaptım. Yani yaklaşık bir haftadır böyle yapıyorum. Yoksa ondan önceki uzun ve deniz kenarı görmeden geçirdiğim tatilim tamamen salondaki bordo koltukla bütünleşip sıkıcı koltuk desenlerine bürünmem ile geçti. Ellerin ayakların çok oturmaktan minder izini aldığı o durum vardır ya hani, işte ben onun farklı bir boyutuna ulaşmıştım. Elimdeki telefon ya da bilgisayar ile seviyeli bir arkadaşlığımız vardı. Sıkı bir fangirldüm gençler, ama şimdi edebi cümleler ile sanki çok bilgi sahibiymiş gibi blog yazısı yazıyorum. Asıl konumuza geçelim, hadi bakalım.

Tüm yaz tatilinde toplam dört kitap okudum. Aralarında Sarah Lotz’un DÖRT adlı kitabı da var ki size önermeden geçemem. Öldüm, bittim kitabı okurken. Kadının hayal gücüne, kurgu zekâsına sahip olmak isterdim…

Kendime yararlı olan tek davranışım kitap okumak olmuştu anlaşıldığı gibi. Geçen hafta aslında Pazartesi olduğu için beş gün önce denilebilir okul bizi çağırıp denemeye sokunca her şeyi berbat edeceğim kesindi. Matematikten 24 boşum olunca ve hiçbir coğrafya sorusuna bakmayınca içime büyük bir hüzün yerleşti doğal olarak. Buna rağmen eve gidip kontrol yaptığımda Türkçe ve Tarih sorularımın muhteşem olduğunu gördüm. Din kültüründen yaptığım bir yanlışı asla size söylemeyeceğim tabi ki. Bu gazla oturdum geçen sene aldığım, tamamen paragraf sorularından oluşan kitabı çözmeye karar verdim. Paragraf sorularını ciddi anlamda severim.

Beş gündür paragraf sorusu yanında öbür derslerden de soru çözüyorum tabii ki ama bu paragraf sorularındaki yazılar beni çok düşündürmeye başladı:

Bu soruları kim yazıyor? Bu paragraftaki karmaşık düşünceli, şizofren insanlar nerede ve neyle besleniyor? Şıklardaki soruların hiçbirine karşılık olamayacak o saçma cevabı kim verdi? En az dört paragrafa bölebileceğim, konu bütünlüğünden bihaber o yazıyı benden sadece iki paragrafa bölmemi isteyen canı sıkılmış yazar kim? Sorduğumda sadece Edebiyat Fakültesi’nde okuyan ablamın cevaplayabildiği, deyim içeren o soru nasıl bir araştırma sonucu yazıldı? Ülkede üniversiteli genç istemediği açıkça belli olan bu soru yazarları tam olarak kime çalışıyor?

Ben sorumu çözüp, kontrol edip, yanlışlarımı gözden geçirmek isteyen masum bir gencim. Siz niye benim aklımı çorba ediyorsunuz? Tek bir kitapta görüp de söylemiyorum bunları. Çok fazla kaynaktan soru çözdüm. Bu sorular yayınlanmadan önce birileri okuyor mu? 17-18 yaşındaki çocukların bu soruları okuması sakıncalı değil mi yani? Ben kötü düşünceli bir insan olsam bu paragraflarla dinsizliği de yayarım, anarşistliği de yayarım, şiddeti de yayarım.

Her şeyin fazlası zarar derler ya, fazla soru üretmek de zarar. Sonunda saçmalamak kaçınılmaz oluyor. Üstelik bir süre sonra bu yazıların köşe yazılarına dönüşmesi beni tedirgin etti. İnşallah siyasete yaklaşmazlar. Psikolojimi bozmaya hakkınız yok. Sınav stresi yüzünden yeterince kötü hissediyorum zaten.

Mesela sevimli hikâyeler anlatsanız, bir meyvenin yararlarından bahsetseniz, kilo almanın zararlarına girseniz ya da ne bileyim, tanınmış bir Tanzimat Dönemi yazarlarından birinin bir eserini irdeleseniz daha iyi olmaz mı? En azından YGS’ye çalışırken LYS Edebiyat sorularını da aradan çıkarmış oluruz. Anlamadığım bir yazıyı okumak asla beni geliştirmeyecek. Eğer, zaten anlamayalım diye soru yazıyorsanız, vicdanınız kurumuş efendim. Bütün o sınav sistemini yönetenlerin vicdanları kurumuş. Müfredatı düzeltemeyen, coğrafyayı kenara atmış, tek mühim olan şeyin tıp okumak olduğuna inanan bu sistemde mantıklı bir insan aramıyorum zaten. Kendi yaptığı sınavda neyi soracaklarını bildikleri halde sayısal öğrencilerine Edebiyat dersi gösteren bir yönetim sonuçta bahsettiğimiz.

Niye konu isyana geldi bilmiyorum ama ben sistemi asla sevememiş biriyim zaten. Bu kısımda gülüyorum. Anarşizmi yayma konusunda biraz düşünmem gerek sanırım. Ya da neyse, zaten test çözmekten yoruldum, uğraşma isteğim hiç yok. Hemen şu aylar geçsin ne olacaksak olalım. İnanmazsan kazanamazsın, diyorlar diye hep başaracağıma inanıyorum ama içimdeki o inanmayan kısım ölmediği için sonunda bir şey olacağını da sanmıyorum.

Hüzünlendim.

Velhasılıkelam bu kelimenin cidden anlamını bilmiyorum, internetten şimdi araştırdım, ben paragraf okuyarak kafayı yemeyi hedefleyen bir öğrenciyim. Biraz taban aritmetiği çözmem gerekiyor. Sonra coğrafyayı yutmam lazım. Bu sırada dudaklarımı koparmaktan vazgeçmeli ve olabildiğince çok çikolatalı süt kazanmalıyım.

Eğer denemelerde hedefinize ulaşabilirseniz, kendinize çikolatalı süt hediye edin. Herkese sınavda başarılar.*





*İstediğim bölümü hedefleyenler hariç



 Selime KARA

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor