Ana içeriğe atla

yirminci yaşın son iki saati

Abim bana pasta alacakmış. Evde olmadığım için hakkımı kaybettim ama olsun. Abim bana pasta almak istemiş.

20. yaşımın son iki saati içindeyim. Her geçen yıl daha çok ilginç bir yıl oluyor ama sanırım en farklısı bu yıl oldu. O kadar yeni, farklı, ilginç, tecrübe dolu bir yıldı ki, sanırım 20. yaşım unutamayacağım bir yaş olacak.

İki saat içinde veda ediyorum 20'ye ve 21 oluyorum. İki basamaklı yaşlara girişim dün gibi değil mi? Ne yalan söyleyeyim, pek hatırlamıyorum. 18 yaşına girişimi hatırlıyorum mesela. Sınav vardı sanırım. 19 yaşım tam da bir klişe ile başlamıştı. "Ne güzel şeysin sen hep yaşın 19" şarkısı ile efsane bir başlangıç.

20 yaşına girerken hayatımın en acınası ve en berbat gününü yaşamıştım. Daha kötüsü olur mu bilmiyorum ama bu kadar kötü bir giriş bilmiyorum. Devamında her şey güzelleşti.

Daha çok kendimi sevdim, daha az üzülmeye başladım, daha mantıklı düşünmeye başladım (belki de daha az kalbimi dinler oldum) daha çok doğru karar verir oldum. Çok fazla ilginç alanda tecrübem oldu. Güzeldin 20. yaşım.

O başlangıçtan bu kadar iyi oyunu kurtarıp bu kadar iyi bir şekilde yılı geçireceğimi düşünmemiştim. Bazen akılsızlık yaptım, bazen kendimle gurur duydum, bazen aşırı mutlu oldum, bazen çok kahroldum ama sonuçta güzeldin. Çok güzeldin.

Bundan sonra neler yaşarım bilmiyorum.

Her neyse. Başka bir başlangıca yer açmak için başka bir şeyi bitiriyoruz. Fazla anlam yükleme derdinde değilim fakat bunu bir rapor olarak görüyorum. Yeni bir yaşta görüşmek üzere.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor