Ana içeriğe atla

YİRMİ DÖRDÜNCÜ YAŞIMIN SON ELLİ BEŞ DAKİKASI

 Şu an bir feribottayım. Geçen seneye göre çok şey değişti hayatımda. Eve dönmek için yol alıyorum ama döndüğüm ev bile değişti. Odamdaki eşyaların yerini değiştirirdim şimdi odam da değişti. Mesela çalışıyorum. Hem de öğrenciyim.

Bu yıl hayatımda o kadar çok şey değişti ki. Bu ilgi alanlarım değişti, hedeflerim değişti, hırslarım değişti. Rutinlerim oldu mesela. Cilt bakımı rutinim var artık. Serumlar sürüyorum, nemlendirici kullanıyorum. Makyaj da yapıyorum arada ama önemli günlerde.

Bu yıl deneyimlemediğim sayısız şey deneyimledim. Birina aşık oldum ve daha sonra o kişinin hayatına dahil oldum. Soyadım değişti mesela. Bir insanın en çok neyi değişirdi? İşte benim soyadım değişti. Henüz iki hafta olmadı üstelik ve ben yirmi dördüncü yaşımı bitirmeden babamın soyadına veda edip aşık olduğum adamın soyadına alışmaya başladım.

Bu yıl kendime bakışım ve çevreme bakışım değişti. Değerli oluşumu öyle bir kazıdım ki aklıma. Başka bir şehirde olan nikahıma 50 kadar arkadaşım geldi mesela. Beni bu kadar mutlu edeceğini düşünmezdim birilerinin varlığının. Seviliyor oluşumu hissettim. Sevmeyi severdim, bunu geçen sene anlatmıştım. Fakat sevmenin bu şeklini deneyimlememiştim. Ben tam da bunu seviyormuşum, onu öğrendim.

İnsanın yanında olduğuna şüphesiz güvendiği, inandığı bir kişinin varlığını bilmesi gibisi yokmuş, bunu öğrendim. Mesela ben bu yazılarımı her yıl tek başıma, odamda, genelde ağlayarak yazardım. Şimdi zar zor odaklanıp bir yandan gülüp bir yandan da yanımdaki hayat arkadaşıma sarılarak yazıyorum.

Uzun zamandır da bu blog sitesine uğramıyorum. Bunu elbet anlamışsınızdır. Bu siteye cidden mutlu ve meşgul olduğumda gelmiyormuşum, bunu öğrendim. Şimdi bir yandan yazıp bir yandan yürüyorum. Önüme bakmama gerek de kalmıyor. Çünkü gözüm olarak biri var yanımda.

Bu yıl bir kitap okudum sanırım. Ve başka bir kitabı da yarıda bıraktım. Bu yıl arada yoga yaptım. Resim çizmedim. Kemanıma dokunmadım. Bu yıl pembe bir elbise giydim, pamuk şeker olarak anıldım. Bu yıl arkadaşlarım bana unutulmaz bir sürpriz yaptı ve ben ağladım. Bu yıl doğum günü hediyesi olarak mini fırın alındı bana.

Bu yıl çok farkı şeyleri, çok güzel şeyleri çok kısa sürede birden yaşadım. Birden oldu. Yoğundu da yılım. Özel bir kurumsal şirkette işe girdim, ayrıca tez yazmaya başladım. Yapay zekayı öğrendim, kına yaktım, sırf eşim istedi diye normalde saçma bulduğum şeyi yapıp bir tişört ütüledim. Bundan zevk aldım.

Yoğun bir yıldı. En fazla üç kere nefessiz kalana kadar ağladım ve sonra mutlu oldum. Ve daha sonra mutsuz olduğum çok az zamanım oldu. Onlar da yine geçti.

Bu yaşımda neredeyae hiç şarkı dinlemedim. Dinlediysem de zevk aldığım için dinledim. Karamsarlığa düştüğüm şarkılardan, zor durumda hissettiğim durumlardan, yakın hissetmediğim insanlardan, sıkıntıya girdiğim hislerden uzaklaştım ve kurtuldum.

Bu yıl kendi yirmi dördüncü yaşımın son otuz beş dakikasında soğuk, karanlık ve güvenli bir yürüyüş yapıyorum. Geçen sene bu zamanda bu yaşadıklarımın hiçbirini hayal edemezdim. Her ne yaşadıysam, bu yaşımda ve önceki yaşlarımda, her bir için tek tek şükrediyorum. Kendimi buldum, kendimi tanıdım, kendimden nefret ettim ve sonra kendimi sevdim. Her şey kendimi sevmemle başladı. Yenilendim. Teşekkür ederim.

Bu anımı bir gün yaşayacağımı, bu hisleri hissedeceğimi eski yaşlarımdaki Selime’ye anlatabilmek ve ona sarılmak isterdim. Çok şükür bunu benim yerime yapan biri oldu ve hala da o kişi yanımda.

Gelecek yaşımda yanımdaki güzel insanlarla huzurlu, sakin ve sevgi dolu bir yıl geçirmek istiyorum. Aileme katılan ailemle ve beraber yeni bir aile kurduğum kişiyle uzun, huzurlu, sağlık ve hayır dolu bir ömür geçirmek istiyorum. Nice güzel şeyler deneyimlemek, nice başarılar tatmak istiyorum.

Bu yılki hedeflerimi yazdım ve birini çoktan yaptım. Değişen soyadım, evim, odam, yatağım, çekmecem, mutfağım, kirli sepetim ve mini fırınım ile yirmi beşinci yaşımı unutulmaz, harika bir yaş olarak yaşamak istiyorum. Çok şükür, inşallah.

Doğum günün kutlu olsun! Seni seviyorum.

İyi geceler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor