Ana içeriğe atla

YİRMİ BEŞİNCİ YAŞIMIN SON İKİ SAATİ

aslında önceki yazılarımı okuyup sonra bu yazıyı yazmalıyım ama birden bu sayfayı açtım. uzun süredir de yazmıyormuşum siteye. yazmaya vakit bulamadım, vaktim varsa da yazmak için bu vaktimiz ayırmak zor geldi. daha çok dinleniyorum. bu yaşımda çok yorulduğumu fark ettim belki de her yeni yaşımda daha da çok yorulacağım ve böylece yaş almanın gerçekleri ile yüzleşeceğim. 

bu yıl iki kere fizik tedavi aldım. sayısız kere istifa etmeye karar verdim. 30'dan fazla ilana başvurdum, iki kere mülakata girdim. kimse beni işe almak istemiyorum. sebebini anlayamıyorum. ne sorunum var ki sanki? 

bu yaşımda beyaz yakalı olmayı deneyimledim. sanıyorum öğrendiğim en saçma ve gereksiz şey buydu. beyaz yakalı olmak. bu yaşımda mezun oldum, tezimi savundum. mezun olmak için önceki yaşlarımda çok uğraşmıştım ve bu yaşımda sonunda o diplomayı aldım. şimdi kitaplığımın en üst rafında duruyor. ne yapacağım o diplomayı bilmiyorum. öyle duracak süs diye. o diploma bana ne sağladı onu da bilmiyorum ha neyse. aldık koyduk kenara. şimdi ise diğer bir diploma için çalışıyorum. bu dönem aldığım iki dersi verirsem eğer geriye sadece 3 ders kalacak. güz döneminde de o dersleri verirsem eğer... gelecek yaşımda yine mezun olabileceğim. bu konuda heyecanlanıyorum. tabi, iki lisans diploması tam olarak ne işime yarayacak bilmiyorum ama sonuçta yaptık bi şeyler. bu yaşımda diplomanın çok da matah bir şey olmadığını gördüm. nispeten iyi bir okuldan mezun olmama rağmen...

bu yaşımda evliliği deneyimledim. gerçekten farklı bir şeymiş. sorumluluklar beraberinde gelirken bir yandan da kendini anlamaya çalışıyorsun. bazen kendine çok da vakit ayıramıyorsun. sonra diyorsun ki sanki ne zaman kendine vakit ayırmıştın? evlilik de öyle güzel bir şeymiş. hayattan bir şey. çok yüksek yüksek hayaller kurmayacaksın en başta. sonuçta doğmak, okula gitmek, işe girmek, hasta olmak, sevinmek, üzülmek gibi evlenmek de işte böyle hayata ait bir şey. okurken de yoruldun, üzüldün ve devam ettin okumaya, evlenmek de öyle bir şeymiş. tatlı da olacak acı da olacak. çünkü profesyonel değilsin. daha 1 yaşında bir evlisin. 1 yaşındaki bir insana ne kadar yüklenebilirsin ki? evli insan da öyle bir emeklemede. halledecektir ama. şöyle bir 10 yaşında gelsin bakalım.

bu yaşımda sağlığımın önemini çok net anladım. önceden beden sağlığımı çok düşünmezdim. maksimum kilo vermeye çalışırdık işte. 2 kere MR çekildim ve dizlerimin berbat durumda olduğunu öğrendim. gelecek yaşımda kendime daha tatlı davranmayı diliyorum. 

kilo vermek istedim. 15 kilo kadar aldım geçen seneden bu yana. haliyle fiziksel bir çöküş yaşıyorum. mentali toparlamayı öncelediğim için yeterince önem veremiyorum diğer işlere. Terapi almaya başladım ve kendimi daha iyi hissediyorum. iş gitmek ve ev bütçesine katkıda bulunmanın getirdiği ağırlık beni aşırı stresli birine çevirdi. zatnen stres hastasıydım ve bu da üzerine bal dökmüş oldu. nasıl çalışmama gerek kalmadan yaşayabiliriz diye düşünerek geçirdim bu yaşımı. bol bol ağladım. işe gitmek beni o kadar yıprattı ki. okul stresini özlemişim gerçekten. 

çalışmaya alışık olmadığımdan değil aslında. çalışmaktan şikayet etmeyip işe keyifle gidip gelen çoğu kişiden dah aiyi iş yapıp işlerimi takip edebiliyorum. iyiyim. başarılıyım. ama beyaz yakalı olmak istemiyorum. ofis ortamı, gereksiz samimiyetler, aslında vakit geçirmek istemediğin sayısız insanı kocandan daha çok görüyor olmak, bir turniye çevirerek o binada olduğuna şirketi ikna etmeye çalışmak, hapis olmak, hapsolmak, tıkılmak, tepende bir göz ile çalışmak o kadar bunaltıcı ki. kurallara uymakta zorlanan ve yönetilmesi gereken kişiler için harika bir mekan fakat benim için değil. işte bu yüzden kimse beni işe almıyor mesela. zaten aslında istemediğim bir işe başvurduğumun farkındalar. mülakatlarda yalan söyleyemiyorum. ne biçim çalışma şekli bu be! diye çığlık atasım geliyor resmen. 

neyse. gelecek yaşımda beyaz yakalı olmamayı diliyorum. rahatça yüksek lisans okuyabildiğim ve akademisyen olacakmış gibi yapıp yazarlık yapabildiğim bir evrene ışınlanmayı diliyorum. akademisyenliği seçmek de sınıfsaldır bir noktada :) şöyle bir ekonomik özgürlük kolay değil tabi. 

bu yaşımda sevdiğim mesleği yapabilmedyi gerekirse de işsiz olmabilme özgürlüğüne sahip olmayı diliyorum. evde çamaşır katlamak, sandalyeleri yerine koymak, tezgahı silmek daha çok ilgimi çekiyor. yorucu feminizm dinamiklerine salladığım bambaşka bir yazı yazabilirdim belki ama inanın feminizmden bahsetmek dahi çok yorucu. kadınları düşünüyorlarmış! çatladım gülmekten canım. 

birilerinin her an azarlayabildiği, iş buyurabildiği, insanların emrine amade olduğun bir iş yerinde çalışmak kadına yakışıyorsa buyurun siz devam edin. inanın kadının değeri bundan daha fazladır. sakinlik istiyorum bu hayatta. durağanlık istiyorum. koşturmadan metro bekleyebilmek, ayakta dengede durmak için hırpalanmadığım yolculuklar istiyorum. sessizlik istiyorum, karar vermemi gerektirmeyen seçenekler istiyorum bu hayatta. babama vermediğim hesabı elin şirketlerine vermediğim bir hayat istiyorum. kocanın kölesi olmayacaksın diye kulak zarını yırtarak bağıran feminizmin gölgesinden kurtulup bir müdürün kölesi olmamı engelleyen bir islam hayatı istiyorum. 

Allah herkesin içini görüyor, herkesin isteklerini farklı, herkesin hayatını oluşturmak istediği dinamikleri farklı, herkesin tarzı farklı. Ne ben bir kadına çalışma evinde otur diyebilirim ne de başka biri bana ne evde oturuyorsun git çalış diyebilir. eğer gerçekten özgürsek bu hayatta... inşallah özgürüzdür... gerçekten mutlu olacağım o evreni istiyorum. en yakınlarımdan dahi yadırganma görmediğim bir hayat istiyorum. ne zor aslında. birçok açıdan, birçok konuda hayat çok zormuş. okula git gel, sınava çalış ödevi yetiştir... hayatın daha zor olduğu kısım işte bu kısımmış. yetişkin olmanın 1. yaşındayım. evliliğin de öyle. siz gidip de 1 yaşındaki bir insanı yadırgar mıydınız üstüne döktü, yere düştü diye? halledeceğiz bir şekilde. düşüncelerimiz de değişecektir eminim. ama suçlanamayız. yeni görüyoruz her şeyi. tüm arkadaşlarım yetişkinliğinin ilk yıllarında, bazıları henüz yetişkinliğe doğmadı hatta. kimi yadırgayabilirsiniz ki? yadırgamadan sabırla öğreneceğiz, öğreteceğiz. hallediyoruz. 

bu yaşımda bir şekilde halletmeye çalıştım ama olmadı. gelecek yaşımda da deneyceğim. Rabbim sağlıklı, hayırlı, huzurlu, mutlu ve sevdiklerimle bir ömür nasip etsin. amin.

iyi ki doğdum. doğum günüm kutlu olsun. şimdi kendime bir pasta yapacağım eşim ile beraber. 

iyi geceler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor