Ana içeriğe atla

hiç yapmamış olmak beni daha çok pişman ederdi

 öyle ani kararlarım oldu benim. ani demeyelim gerçi. artı eksileri hesaplayıp verdiğim kararlar oldu. yapmasaydım daha çok pişman olurdum. hiç bilmemek o ikinci seçeceği beni daha çok rahatsız ederdi. ilk seçenekteyim zaten. neler oluyor görüyorum ve daha çoğunu da göreceğim eğer ikinci seçeceğe doğru gitmezsem. 

kimin asıl final canavarı olduğunu bilemiyor insan. bir anda haklıyken haksız duruma da düşüyorsun. hep planlı ve strateji ile yaşaman gerekiyor. en sonunda sen niye böyle yapmadın oluyor. oysa ki onlara imkan veren de sen olmuşsun. kendi iç dünyanda düşüncelere dalmışken birden kafanı kaldırıp çevreye bakıyorsun. meğer o kadar da basit bir denklemde yaşamıyormuşsun. işe git gel. kendini ikna et. tamam. ceket giymeyi bırak. işine bak. başkalarına bakma. insanları dinleme. sonra birden insanların yeri değişiyor. bir anda sana çeşitli suçlamalarla geliyorlar. yaşadığım tam olarak ne bilmiyorum. ama ben bunları çözmek de istemiyorum. ben bu olayların içinde de olmak istemiyorum. ben başka bir yerde başka bir durumda başka işlerle meşgul halde yaşayabilmek istiyorum. 

ikinci seçeceği hiç seçmezsem daha çok pişman olacağım. belki seçince de pişman olacağım ama bilmemek daha kötü geliyor bana. bu şekilde çok karar vermiştim. yaptım gitti. denedim. hep denedim. şimdi neden çok zor geliyor bilmiyorum. tekrar yazmaya dönmek. aklıma bu var. dönüyor dönüyor dönüyor. o kadar ortalıktayım. o kadar istemiyorum ki bunu. o kadar yanlış yerdeyim. yapabilmek yapmayı mı gerektiriyordu? başarılı olmak devam etmeyi mi gerektiriyordu? mecbur muydum ki? bu kadar dünyalık mıydım, bu kadar garantici miydim? Bırakamaz mıyım artık? Bırakmak istiyorum. çok yoruldum. 

bir kere de ağlamadan kabullensem. herkesin her istediği olmuyor. şımarıyor muyum ya da? birilerinin dediği gibi nazar mıdır bu? istemiyorum işte. bu tür bir denklemde olmak istemiyorum. öne çıkmak için uğraşmak, ben silik yaşamak istiyorum. aynı hedeflere sahip olmadığın kişilerle yarışmak, ben ailemle yaşlanabilmek istiyorum. olduğum yer beni o kadar değiştiriyor ki. hırstan hırpalandım, stresten yıprandım, duygusal zedelenme yaşadım. değiştim hep. kendimde olmayalı o kadar uzun zaman oldu ki. çok zorlanıyorum ve aslında hiç istemiyorum. hiç istemiyorum. gelecekteki selime üzülmesin pişman olmasın diye yaptıklarım beni o kadar yordu ki. ve artık gelecekti selimeyim. inan o kadar pişmanım ki. ne kaldı elimde bilmiyorum. ne kaldı elimde bilmiyorum. hayal ettiklerim de olmadı, elimdekiler de bana yaramadı. sadece ağlayabiliyorum. eskiden bunu da yapamazdım. boğazım çok acıyor. 

yapamıyorum aslında. neden yapabiliyor gibi yapıyorum? beni anlayabilecek biri de olduğunu sanmıyorum artık. kurtulmak, vazgeçmek bu kadar mı zormuş? ne burada çalışmak hayalimdi ne de işe girdiğim gün imza atarken mutluluktan uçuyordum. ben hep sorgulayarak, neden bunu yaptığımı bilmeden yaptım her şeyi. şimdi ise 2 yılı geçti. 2 yıl ne yaptığımı bilmeden durdum. neden yaptım? bilmiyorum. ne gerek vardı bilmiyorum. ben böyle bir kargaşa da istemiyordum, böyle bir yarış da istemiyordum. benim yükseklerde de hiç gözüm olmadı biliyor musun? çok para da istemedim. büyük ev de istemedim. araba da istemedim ben. ben bir ailem olsun istedim sadece. şimdi ise ne istemediğim var elimde ne de ailemle vakit geçirebiliyorum. ben hiçbir şey yapamıyorum aslında. 

daha çok gencim aslında. bunu da hallederim belki diyorum. belki ikinci seçeneği seçerim. eskiden yaptığım gibi korkusuzca. merak içinde. ikinci seçeneği yaşamamın daha pişmanlık veren bir şey olduğunun bilinciyle. elbet bir gün olacak. ben hala daha eski ben değil miyim? her gün ağlayarak gittiğim bölümü değiştirmedim mi? şimdi ise her gün ağlayarak gittim işten çıkmak, mümkün değil mi yani? bilmiyorum. bir gün belki. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor