Ana içeriğe atla

Let's Talk About Türkçe'nin Sorunları

Türkçe'nin sorunlarından bahsedeceğiz fakat böylesine bir başlık neden atılır? Atıyorum çünkü dilimiz aynen bu başlık gibi yarım yamalak, anlamsız, gülünç, bir o kadar da kötü kullanımın normalleştiği bir hal almıştır.

En belirgin sorun şüphesiz ki yabancı sözcüklerin fütursuzca kendi dlimizin sözcükleri ile harmanlaşmasıdır. Turistik yerlerdeki mağazaların tabelalarından başlayan bu garip birleşmeler konuşma dilimize de girmiş, hatta böylesine bir yazının başlığında bile yerini bulmuştur. İlla ki gün içinde "yes", "okey", "thank you" gibi basit ingilizce kelimeleri kullanırız. O kadar normal oldu ki bu şekilde konuşmalar, kimse kimseye "Ne diyorsunuz, efendi?" dememektedir.

Bir başka ciddi sorun ise bizzat dil bilgisi hatalarıdır. Yazma dilinde daha çok oluyor bunlar. Dahi anlamındaki "de, da" bağlaçları ile bulunma durum eki olan "-de, -da"  ekleri buna verilebilecek en mükemmel örnektir. Buna ek olarak "ki"  bağlacı da söylenebilir.

İnternet ve telefonlardaki yazışmalar çok yaygınlaştı. Bir haberin at sırtında aylarca sahibine ulaşamadığı zamanlardan, saniyede üç cümle kurulup karşıdakine hemen gönderilen bir zamana geldik. Bu hız içinde kim dikkat ediyor ki yazım hatalarına? "I" harfini tuşlamaya üşenip hepsini "i" ile yazanlar, "-yor" ekinin gariban "r" harfini yazmak ile vaktiniharcamaya yerinenler, sesli harfleri asla adamdan saymayıp "nbr" yazarak iletişim sağlayanlar ile bu Türkçe bu hale gelmiştir.

Konuşurken yabancı dil kullanmaktan başka birçok ciddi anlatım bozukluğu da yapılmaktadır. "Ne ... ne ..."  kullanımını bilirsiniz. "Ne kitap okumayı ne film izlemeyi sevmiyor." Bunun anlamı nedir? Bunu bu şekilde yanlış olarak kullananlar var. Hem de bu kişiler kendilerini kültürlü olarak gösteriyorlar. Hayatının çoğunu kitap okuyarak geçirenler dahi bu basit anlatım bozukluğunu yapacaksa internetin çocukları olan ve hızlı yaşamaya alışmış bu nesil dilimizi ne kadar doğru kullanır, üzülerek söylüyorum ki, emin değilim.

Bu sorunları çözmemiz için gerekenler basit aslında. Eğitimi nitelikli bir hale getirmek, çocukları değil önce aileleri bilinçlendirmek, gerekirse yabancı sözcüklerin -yoksa- Türkçe karşılıklarını üretmektir. Liseye gelmesine rağmen hâlâ tam olarak ekleri, bağlaçları, edatları bilmeyen ve yanlış kullanan gençlerimiz bulunmaktadır. Lisedeki dil bilgisi müfredatı ile ilköğretim ve ortaokuldaki Türkçe dersi müfredatı nasıl aynı olabiliyor? Öğrenciler hep "Yine aynı şeyleri mi göreceğiz?" diye yakınırlarken aslında o aynı şeyleri hâlâ daha yapamadıklarını, bilmediklerini fark edemiyorlar.

Bu köklü, zengin, güzel dilimizin paramparça oluşu beni derinden üzmektedir. Olabildiğince çabuk dilimizi bu bataklıktan çekip almak için el ele vermeliyiz.

Yazımı şu dizeler ile bitirmek istiyorum:

"Duydum'ki' unutmuşsun, o sondaki 'ki'yi ayırmayı..."

                    Selime KARA

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık,...

YİRMİ ALTINCI YAŞIMIN SON BİR SAAT KIRK BEŞ DAKİKASI

greyfurt sıkıp üzerine maden suyu koydum ve içiyorum. çok güzel oluyor. son bir yılda neler yaptığımı düşünüyorum. bu yıl anlatmaya değer pek bir şey olmadı aslında. aynı yerde çalışıyorum, aynı yerde okuyorum. ama taşındım mesela evet. artık başka bir evdeyiz.  beni strese sokan ve aslında beni hapseden, beni zincirleyen 4 şey vardı. iki tanesinden kurtuldum. biri ev idi biri de kötü yöneticiydi. bu yaşımda hakkımı savundum, stresimi azaltmak için çok uğraştım. eğitimler aldım, sakinleşmeye çalıştım. bu yaşımda psikolog seanslarım bitti. artık psikoloğa gitmiyorum. ihtiyacım var mı hala bilmiyorum ama şu anlık iyiyim.  bu yaşımda koçluk seansları aldım. çok faydalıydı. hayat amacımı öğrendim, neler yapmak istediğimi gördüm. hem de nasıl mış gibi yapabileceğimi gördüm. mış gibi yapmak benim için bir hayatta kalma modeli. mecburen. bu yaşımda da işimden ayrılmak çok istedim ama olmadı. önceki yaşımda nerede çalışıyorsam ve ne yapıyorsam yine aynı şeyleri yapıyorum.  eşim y...

ödev yapmak dışında her şeyi yapmaya çalışıyorum

annemin kaderini yaşadığım için evliliğimin daha 2.yılı dolmadan 2.kez taşınıyoruz. mecburen. kirada olmak böyle bir şeymiş. değişime alışık olduğum için taşınmak beni o kadar yormuyor. aksine yeni bir ev ve eşyaların yeniden yerleşmesi güzel. şimdi yaşamakta olduğumuz eve de o kadar alışamamıştım ve yerleşememiştim. bu sebeple çok çok üzülüyorum diyemem. işime de geliyor doğrusu. daha küçük ve temiz bir eve taşınmak hoşuma gidiyor.  Ödevlerim var. bir tane sunum bir de fotoğraf projesi olacak. bu sebeple fotoğraf eleme ve proje yazmak için bilgisayar başına oturdum. klavyem de var. biliyorsunuz harika güzel bir klavyem var. çok severek aldım ama belki 5 kere falan kullanmak nasip oldu. birçok şeyi de böyle heves ederek alıyoruz. arıyoruz tarıyoruz ama sonra kaç kere kullanıyoruz acaba? alabilmek tek başına nasip değil, kullanabilmek de bu nasibin devamı bence. sonuçta içeri odadaki masanın üzerinde tozlanmaya bırakılmış bir şey sana ait olsa da gerçekten nasibin midir ki? aslında ...