Ana içeriğe atla

GECE

Gece için tek bir tanım yapılamaz ya da 'işte budur gece' denilemez parantezsiz. Kişiden kişiye değişmesi bir kenara yaştan yaşa değişir, günden güne, duygudan duyguya...

Ufak bir çocuğun gözünde gece, korkudur. Simsiyah ve karanlıktır bir kere. Herkes yatağına çekilir, sadece o ve karanlık kalır geriye. Gözlerini sımsıkı kapatır ki görmesin canavarları, kötü varlıkları. Hemen uyusun ister herkesin ki böylece ay batsın güneş geri gelsin, aydınlatsın etrafı..

Yorgun geçen bir günün kurbanı için ise gece, dinlenmedir. Pek bir düşünceye dalmaz ve rahatça uzanıp uyumak ve dinlenmek ister. Tüm o koşuşturma içinde huzuru bulmuştur, dinginliğe kavuşmuştur.

Pazar gecesinde olan biri için gece, telaştır. Öğrenci için okul telaşı, çalışan için iş. Cuma gecesinde olan biri için gece, uzundur. Uyumaz mesela, sabahlar belki. Gece gibi değil de gündüz gibi yaşar ya da onun gecesi tam da ona göre bir tanıma uygun bir gece olarak geçer.

Mutsuz geçen bir günün ardından gece, göz yaşlarını kucaklayan bir deniz, mutlu geçen bir günün ardında ise özet niteliğinde bir film olur. Düşüncelere dalarsın, hüzünlü ya da mutlu. İçin içine sığmıyorsa uyuyamazsın da. O karanlık içinde hayaller kurarsın ya da kırılır hayallerin. Ağlarsın sessizce, yalnızsındır büyük ihtimalle. Bu yüzden daha çok ağlarsın, odanı biri ile paylaşıyorsan bile.

Belki ilk gecedir sevdiğin insanla, unutamayacağın... Ya da son gecedir, istesen de hatırlayamayacağın...

Gece huzurdur birilerine göre. Sakin ya, o yüzden. Ses neredeyse hiç yok, aklındaki düşünceleri dalgalandıracak gündelik telâşlar da yok.

Yalnızlık olduğunu düşünen de var mesela. Melankolik bir yalnızlık da olabilir bu ya da düşünsel bir istirahat yalnızlığı da. İlki karamsardır, ikincisi üretmeye açık.

Bazı geceler benim için uykudur sadece. Önemli işler ile dolu günlerin hızı arasında enerji depolamaya vesile olan bir zaman dilimi. O kadar sanatsal bir anlam ile yüklü olmaz gece. Gecedir işte.

Gece bazen de sırdır. Hayatının sırrını verirsin geceye, her gece hatırlatır sana bu sırrı ama yine de sadece sen bildiğin için rahat olursun. Ama bu sır tam olarak kendine itiraf edebildiğin bir şey de olmayabilir bazen. Tam olarak ifade edememiş olabilirim. Zor bir mesele.

Gece yeni şeyler üretmeye en yatkın vakit olsa gerek. Bu yazıyı 3 farklı gecede yazdım. Hep gece olduğu vakit aklıma geldi bu yazı ya da bu blog. Pek fazla meşguliyetim olmuyor geceleri diye mi yoksa asıl meşguliyetim bir şeyler ortaya koyma isteği mi, bilemiyorum. Tam olarak ifade edebilmek şu saatte zor olsa gerek. Gerçi her yazım şu saatlerde çıkıyor. Bana her şey hep zor olsa gerek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor