Uzun bir zaman oldu. Bu kesin. Onunla son buluşmamızda mıydı son ağlamam yoksa ondan sonraki ağlamam mı? Fiziksel acıdan ağlamıştım. Evet, canım öyle acıyordu ki kıpkırmızı olmuştu gözlerim. Birkaç gündür yemek de yemiyordum. Üzülmemiş, taş kalpli, duygusuz biri gibi davrandım ama aslında bir seferliğe mahsus öyle bir ağlamıştım ki. Onun yanındaki ağlamam mıydı sonuncusu, yoksa o fiziksel acıyla örttüğüm ağlamam mı?
O zaman öyle düşünmek istedim, rahatlamıştım ve ağlamak aklıma dahi gelmiyordu. Fakat yemek yemez olmuştum. Okula da gitmiyordum. Ben asla devamsızlık yapmazdım oysaki. Üstelik gülüp eğleniyordum da ama nedense, onunla olan buluşmamdan 3 gün sonra ağladım. Canım acıyordu, fiziksel mi ruhsal mı bilmem.
Yazarken fark ediyorum. O son ağlamam değildi. Son ağlamam, benim hayatımdaki en kötü anımın ürünüydü. O, hem harika hem berbat olan gün. Hem unutmak istediğim hem de tekrar dönmek istediğim gün. Dünyada beni son kez ağlarken gören kişiler ablam ve eniştem. Bir daha ağlamak aklıma dahi gelmedi. Ağladım mı bilmiyorum. Üzgün hissettim, hem de çok ama ağlayamaz oldum.
Güzeldi aslında ağlamak. Kutsal bir özellikti bana göre. İçin rahatlıyordu, duygularını dışa vuruyordun. Kendini dinliyordun. Artık onu da yapmıyorum. Kendimi bir dakika dinlesem belki de bu üzerimdeki stres yok olacak. Artık bitsin istiyorum. Bu sonu gelmez gerginliğim gitse...
Son ağlamam sinir ile hüznün karışımıydı. Bunu biliyorum. Nefret duygum açığa çıkıyordu, öldürebilsem öldürürdüm. Buna eminim.
Ondan sonraki zamanda bir kere daha ağladım, düşündükte aklıma geliyor. Hayakırıklığının en yoğunuydu. Tek başımaydım. Tüm hayatımda hissettiğim en karmaşık hayalkırıklığıydı. Benim gibi hayalperest biri çok yaşadı bu duyguyu ama o yaşadığım başkaydı. Çünkü nefret içindeydim. Öğrendiklerimle gelen o şoktan sonra kısa süre üzüntüden ağladım, sonrası nefrete dönüştü.
Saf bir hüzün ile ağlamam en son ne zaman oldu hatırlamıyorum. Ben sinirimden ağladım. Aşırı sinirden, insanlara olan nefretimden ağladım. Belki de bu yüzden ağlamak gibi kutsal bir nimete ihanet ettim. Artık bana uğramaz gibi, çoktan içimdeki hüzün yerini nefrete bıraktığı için...
O kadar sinirliyim ki. Önceden üzüldüğüm, kara kara düşündüğüm her şey artık nefret etmeme, sinirlenmeme sebep oluyor. Tüm o duygular arasından hüzün yok oldu gitti. Terk etti bedenimi, ruhumu. Bir daha ne zaman saf bir üzüntü ile ağlarım bilmem. Üzülmek değil olay, bu üzüntü ile ağlayabilmek. Yoksa üzüldüğüm o kadar olay yaşadım ki, bir damla akmadı. Artık sinirlenmek dışında hiçbir duygum sağlam değil.
Bu süreç o buluşmayla beraber başladı. Hüznümü bastırdığım o anda, rahatlamış olmamı öncelik edinmem ile başladı. Güzelce ağlasaydım, belki böyle olmazdı. Ya da o gün o öldürmek istediğimi öldürseydim, ya da o beni hayalkırıklığına uğratan yüzünden üzülmek yerine gülüp geçseydim saf hüznüm kirlenmeyecekti.
Tüm bunları düşünürken halime oturup ağlamalıydım. Bu tam olarak bu blog sahibinin yapacağı bir şey olurdu. Çünkü bu blogtaki yazıların hatırı sayılır kısmı ağlayarak yazıldı, gözleri bulanık halde, harfleri zar zor seçerken. Bu yazıma ağlamalıydım ama tek hissettiğim şey sinir.
Kendime sinirleniyorum, duygularımı altüst eden insanlara sinirleniyorum. Sana, ona, öbürüne, kendime... Artık yolda sadece duran adama bile sinirleniyorum. Ben mutlu bir aile görünce ağlayan bir insandım. Hassas ya da siz ne demek isterseniz.
Nefretimle nereye kadar yaşarım bilmiyorum artık. Sert duruşum, hiçbir şeyi kafaya takmaz halim, alaycı tavırlarım beni nasıl terk eder, onu da bilmiyorum. Allah'tan ağlayabilmeyi istiyorum artık. Saf bir duyguyla ağlamak ve eski halime dönmek... İnsanlara kanan, saf, ağlak, aşırı duygusal biri olmak şimdiki taş kalpli halimden çok daha iyi. Çok daha iyi.
Bir zamanlar yazdığım bir yazıya götüreyim sizi... Eski değil belki o kadar ama bana göre yıllar geçti üzerinden...
Yazıya gitmek için aşağıdaki cümleye tıklayınız.
O zaman öyle düşünmek istedim, rahatlamıştım ve ağlamak aklıma dahi gelmiyordu. Fakat yemek yemez olmuştum. Okula da gitmiyordum. Ben asla devamsızlık yapmazdım oysaki. Üstelik gülüp eğleniyordum da ama nedense, onunla olan buluşmamdan 3 gün sonra ağladım. Canım acıyordu, fiziksel mi ruhsal mı bilmem.
Yazarken fark ediyorum. O son ağlamam değildi. Son ağlamam, benim hayatımdaki en kötü anımın ürünüydü. O, hem harika hem berbat olan gün. Hem unutmak istediğim hem de tekrar dönmek istediğim gün. Dünyada beni son kez ağlarken gören kişiler ablam ve eniştem. Bir daha ağlamak aklıma dahi gelmedi. Ağladım mı bilmiyorum. Üzgün hissettim, hem de çok ama ağlayamaz oldum.
Güzeldi aslında ağlamak. Kutsal bir özellikti bana göre. İçin rahatlıyordu, duygularını dışa vuruyordun. Kendini dinliyordun. Artık onu da yapmıyorum. Kendimi bir dakika dinlesem belki de bu üzerimdeki stres yok olacak. Artık bitsin istiyorum. Bu sonu gelmez gerginliğim gitse...
Son ağlamam sinir ile hüznün karışımıydı. Bunu biliyorum. Nefret duygum açığa çıkıyordu, öldürebilsem öldürürdüm. Buna eminim.
Ondan sonraki zamanda bir kere daha ağladım, düşündükte aklıma geliyor. Hayakırıklığının en yoğunuydu. Tek başımaydım. Tüm hayatımda hissettiğim en karmaşık hayalkırıklığıydı. Benim gibi hayalperest biri çok yaşadı bu duyguyu ama o yaşadığım başkaydı. Çünkü nefret içindeydim. Öğrendiklerimle gelen o şoktan sonra kısa süre üzüntüden ağladım, sonrası nefrete dönüştü.
Saf bir hüzün ile ağlamam en son ne zaman oldu hatırlamıyorum. Ben sinirimden ağladım. Aşırı sinirden, insanlara olan nefretimden ağladım. Belki de bu yüzden ağlamak gibi kutsal bir nimete ihanet ettim. Artık bana uğramaz gibi, çoktan içimdeki hüzün yerini nefrete bıraktığı için...
O kadar sinirliyim ki. Önceden üzüldüğüm, kara kara düşündüğüm her şey artık nefret etmeme, sinirlenmeme sebep oluyor. Tüm o duygular arasından hüzün yok oldu gitti. Terk etti bedenimi, ruhumu. Bir daha ne zaman saf bir üzüntü ile ağlarım bilmem. Üzülmek değil olay, bu üzüntü ile ağlayabilmek. Yoksa üzüldüğüm o kadar olay yaşadım ki, bir damla akmadı. Artık sinirlenmek dışında hiçbir duygum sağlam değil.
Bu süreç o buluşmayla beraber başladı. Hüznümü bastırdığım o anda, rahatlamış olmamı öncelik edinmem ile başladı. Güzelce ağlasaydım, belki böyle olmazdı. Ya da o gün o öldürmek istediğimi öldürseydim, ya da o beni hayalkırıklığına uğratan yüzünden üzülmek yerine gülüp geçseydim saf hüznüm kirlenmeyecekti.
Tüm bunları düşünürken halime oturup ağlamalıydım. Bu tam olarak bu blog sahibinin yapacağı bir şey olurdu. Çünkü bu blogtaki yazıların hatırı sayılır kısmı ağlayarak yazıldı, gözleri bulanık halde, harfleri zar zor seçerken. Bu yazıma ağlamalıydım ama tek hissettiğim şey sinir.
Kendime sinirleniyorum, duygularımı altüst eden insanlara sinirleniyorum. Sana, ona, öbürüne, kendime... Artık yolda sadece duran adama bile sinirleniyorum. Ben mutlu bir aile görünce ağlayan bir insandım. Hassas ya da siz ne demek isterseniz.
Nefretimle nereye kadar yaşarım bilmiyorum artık. Sert duruşum, hiçbir şeyi kafaya takmaz halim, alaycı tavırlarım beni nasıl terk eder, onu da bilmiyorum. Allah'tan ağlayabilmeyi istiyorum artık. Saf bir duyguyla ağlamak ve eski halime dönmek... İnsanlara kanan, saf, ağlak, aşırı duygusal biri olmak şimdiki taş kalpli halimden çok daha iyi. Çok daha iyi.
Bir zamanlar yazdığım bir yazıya götüreyim sizi... Eski değil belki o kadar ama bana göre yıllar geçti üzerinden...
Yazıya gitmek için aşağıdaki cümleye tıklayınız.
Selime seni anlıyorum
YanıtlaSilTeşekkür ederim..
Sil