Ana içeriğe atla

yeni kararlar ya da biraz hayıflanma

aklımda dolanan birçok fikir var. yeni kararlar almak istiyorum. net bir çizgi çekip bambaşka olmak istiyorum. içimde bir şeyler koptu ve artık içimdeki o tohumlar fideyi geçti, dallanıp budaklandı. 

hayatımı etkileyecek kararlar bunlar. biraz da özel, anlık. 

uzun süredir evdeyim ve acaba başka türlü biri olabilir miyim diye düşünüyorum. ilgilerimi değiştirebilir miyim? isteklerimi yenileyebilir miyim? 

2019'un başından beridir hayatımdan çok şey eksilttim ama bir o kadar şey de eklendi hayatıma. minimalist olmak için ciddi bir karar almıştım. eşyalarımı satmış ya da vermiştim. kendimce ilerledim diye düşünüyorum ama dahasını yapabilirim.

artık düşünmeye meyletmiş biri olduğumdan hayatımı düşünmeye başladım. beni bunaltan o kadar çok şey vardı ki, öyle sıkıntılardan geçmiştim ki bu yüzden eksilmek istiyordum. hafiflemek, azalmak. 

bunları kıyafetlerle ya da ıvır zıvırlarla hallederim sandım ama benim asıl fazlalığım belliydi: insanlar.

insanların ortalama 150 arkadaşı oluyormuş ve gerçekten güvendiği arkadaş sayısı da 4 kadarmış. benim 300'den fazla arkadaşım var. Gerçekten güvendiğim ise 20 kadar. sanırım bu kadar kişiyi artık taşıyamıyorum. etrafımdakileri azaltmak benim asıl ilacım aslında. birkaç aydır bunu yapıyorum. aslında instagramı kullanmayı tamamen bıraksam o kadar iyi olacak ki. bunun için ikna sürecindeyim. 

bildirimlerimi kapadım. geçen paragrafı yazmamın üzerinden bir gün geçti bile. hem ders çalışmam gerek hem de biraz dikkatimi toplamam. bildirimler dikkat dağıtmıyor mu cidden? zaten aşırı dağınık biriyim--her anlamda. 

fark ettim ki, ben biraz da kıskanç biriyim. öyle biri olmak istemezdim. mesela bir arkadaşımın notunu kıskanmak istemezdim ya da nişanlandığını gördüğüm birini kıskanmak istemezdim. hissettiğim bu duyguyu fark ettim anda şok oldum. böyle kötü biri miydim ben? inanamıyorum kendime. kötü düşünmüyorum. onların niye hayatı güzel demiyorum asla. sadece onlar mutluyken ben niye olamıyorum diyorum. yani onların da olsun, benim de olsun. sonuçta birinin olanı neden isteyeyim? 

bu hissettiğim duygu kıskançlık mı? değil belki de. çok abarttım. bilmiyorum. mutluyum çünkü aslında. arkadaşımın güzel bir not alması beni çok mutlu ediyor. ben de o kadar güzel not alabilmiş olsaydım diyorum. ama farklı baktığımda kendimden iğreniyorum. nasıl olur da onun notundan kendime isterim?

yeni kararlarımın arasında aslında okulumla alakalı hiçbir şey yok. geçen sene bu okula başladığımda neye karar verdiysem hala ondayım. en istikrarlı kararım belki de. maşallah diyeyim. sonuçta bu dünyada bana nazar değdiren tek kişi yine ben oldum. gözlerim ne kadar güzel dediğimden birkaç gün içinde kedi göz kapağıma kocaman bir yara açtı. ya çok güzel pilav yapıyorum dediğimden bir süre sonra aşırı tuzlu bir pilav koydum ailemin tabağına. çok mutluyum derken hayatımı bok edip sevdiğimden ayrıldım, hem de buna karar veren ben olmuştum. örnekler sürer böyle. başıma ne geldiyse kendim yaptım bunu. kararlarım da bir türlü uzun soluklu olamadı bu yüzden.

en uzunu mimar olmayı istememdi. ilkokula başlamadan önceki zamandan lise 3. sınıfa kadar. ne kadar uzun. bu uzun süre sabit duran kararımın artık son basamağında, yani artık sınava girip bir şeyler yapacağım zaman vazgeçtim. en sağlam kararımdı, o kararımı yıkıp kenara attığımdan beri neredeyse hiçbir şeyim düzenli değil. kararlarım devam etmiyor. hayatımın tekrar iyiye gittiğini sandığım anda yine bir şeyler oluyor. 

matematik bölümündeyken bir düğüne gitmiştik. gelinin babası babamın en eski dostlarından, haliyle beni küçüklüğümden beri tanıyor. gelip bana "mimarlık mı okuyorsun bakalım?" demişti. herhalde görüp görebileceğim en kısa diyalogdu ama ben unutamıyorum. 

niye yazı ağlayarak mimar olamayışımı yazmama geldi cidden bilmiyorum. yazmamın arasına 4 saat ekonomi çalışma, 3 öğün yemek, 5 vakit namaz ve parasite filmi girdiği için olabilir. her neyse. 

bildirimlerimi kapattım. gidip parasite izledim ve ben parasite izlerken bir sürü bildirim gelmiş bana. yani ben uygulamalara girince gördüm. neyse. ölüm kalım meselesi olursa ararlar beni. ders çalışmaya odaklanmam gerekiyor çünkü.


aslında daha da yazmak isterim ama yazmayacağım.

belki bir ara neden yazar olamadığımı da anlatırım. gerçi bunu zaten hep anlatmıyor muyum? hayaller kurup hiçbirini yapmamış biri olarak ve bu başarısızlık hikayelerini çok matahmış gibi herkese anlatmıyor muyum? kendime bilmem kaçıncı kez daha acıdım. sanırım etrafımdakileri kıskanmakta haklıyım. çünkü etrafımdakilerin bende kıskanabileceği hiçbir artı yok.

Yorumlar

  1. Hani bir laf vardir halk arasinda vur dedik öldürdün , bence kendine haksizlik yapiyorsun, emin ol herkes senin gibi hayatin bir doneminde Boyle seyler, yasiyor , cok abartmadigin zaman problem yok ; bu arada you tube video ne zaman cekmeyi dusunuyosun?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor