Ana içeriğe atla

gece geç olmuş

aklım dolu ama bir o kadar da boş. son iki günde ne yaptığımı hatırlamak dahi istemiyorum. düşünceler içindeyim ama aslında hiçbirini düşünmek istemiyorum. herhangi bir şey varsa da aklımda toparlayamıyorum rahatça. uzun süredir oldukça düzenli ve sağlıklı takılırken geçen gün kendime luppo aldım. şu sekizlik mi ne olanlardan. içinde kaç tane var bilmiyorum çünkü hepsini oturup ben yedim. başkalarına bırakma kaygım olsa sayar ona göre sayıyı bölerdim. bunu arada yapıyorum. yani en son 2 yıl önce yapmıştım. sebep ve sonuçları şu zamankime göre berbattı. şimdi ise farklı. ne bakımdan farklı bana kalsın. luppodan nefret ederim aslında. sevmiyorum. ben tatlı da sevmem. çok istediğim olur ama aslında tatlı değil tuzlu insanıyım. luppo ile olan hikayem uzun ve gereksiz. nefret ediyorum o kadar. 

kışlıklarımı indirdim. yazlıklarımı ise kışlıklarımı çıkardığım kutulara yerleştirdim. üç gündür yoga yapmıyorum, geçen arkadaşıma yoga yapabilmesi için kanal önerdim. hayatım düzenli ve parlaktıysa da bir süredir değil. aslında düzenimi bozmuş olmam o kadar büyük bir mesele de değil. problem benim. 10 tane doğruda 1 yanlış yapışsam bir sonraki 10 tane yapabileceğim doğruları 10 tane yanlışa çeviririm. iradeliyim ama hevesim çabuk kırılır. o kadar ince bir iple ile tutuluyum ki irade denen o yere, ufacık bir meltemde ip kopar ve ben yere düşerim. bu hep böyle oldu. 

insanlar muhteşem bir irademin olduğuna inanıyorlar. doğrusu evet, öyle. 3 ay kadar ağzıma tek bir kalorili yemek sokmadım ve 20 kilo verdim ben. sonra ise geri yine 10 kilomu aldım. çünkü o sapasağlam ipim bir waffle ile bozulabildi. ye ve ertesi gün devam et. benim diyet anlayışım buydu ama öyle olmuyor işte. o yüzden o kadar waffle da yemem. o kadar sık kızarmış tavuk da demiyorum. sevdiğim ne kadar fastfood varsa ender yerim hepsini. canım da çekmiyor biliyor musun? diyetimi bozduğumda ya da herhangi bir irade gerektiren düzenimi bozduğumda bozmama sebep olan o şey pek de ilgimi çekmeyen bir şey oluyor. yani bir hiç uğruna. boktan bir şey için. waffle ne zaman yesem, yedikten hemen son neden yedim ki diye sorarım kendime. ya da herhangi bir kalorili şeyde. çünkü aslında tadlarını sevmiyorum ve hepsi bana ağır geliyor. eh, şimdiye kadar herkes yemek bozukluğumun olduğunu anlar. ama hayır, öyle değil de. kendime inat işte. 

şu an saat 2.17 ve uyuyamam sebebim boktan bir dizi. yani dün bir dizi için geç uyudum. bu sabah ise doğal olarak geç uyandım. 2 aya yakından erken uyanıyordum oysaki. gerçekten kendimi iyi hissediyordum. sağlıklı yaşam, holleyyy falan değil olay. ciddiyim, geç uyuyup uyandığımda kendimi iğrenç biri gibi hissediyorum. telefonuma da indirmişim aptal bir oyun. dünden beri dizi, film izleyip o oyunu oynuyorum. yatağımı toplamadım bile. çıkmadım yataktan. of düşündükçe kendimden nefret ettim. bu anlattıklarım benim tüm lise ve ytü hayatım biliyor musun? yani ben birkaç yıl önceye kadar zaten her günümü bu iki gün gibi geçirirdim ve o halimden nefret ediyorum. iki gün bile bana yetti. kendimden korkar oldum, ya böyle devam ederse diye. 

arkadaşım istanbula geldi ve buluşmak istedi ama ben evden çıkmayı bırak yataktan dahi çıkmak istemiyorum. kız da bana darıldı zaten. ne diyebilirim ki.. keyfim kaçtı. gerçi yazıyı yazmaya başlarken keyfim zaten kaçmış haldeydi de neyse. 

odama şifoniyer almayı düşünüyorum. çünkü kitaplığımın üzerinde kutuların içinde kışlıklar var ve çok çirkin duruyorlar. abim ise ne şifoniyeri ya falan dedi. beyaz, iki kapılı dolabımı boyayıp pandaya çevirmemi söylüyor. bu adam benim bir genç kız olduğumu ve minimalist bir tarz oluşturmak için çabaladığımı anlamamak için o kadar uğraşıyor ki artık ben de evet abicim diyip geçmeye karar verdim. panda ne Allah aşkına... hem şifoniyer olursa kışlıkları kaldırmak diye bir eylem hayatımdan kalkar. her mevsim kıyafetim normal ortada durur ve ben daha fazla eşyayı bir arada görünce daha da eşya verebilirim. çok eşyam var ve cidden ayıklamak istiyorum. 5 tane kadar siyah eşofman altım var mesela ve NEDEN?? yani sen nasıl minimalistsin Selime?? tamam, yurt ve ev diye iki ayrı yerde yaşadığından bazı şeylerden birkaç tanen vardı, mantıklıydı bu ama artık gerek yok. hem Mahmutbey-Mecidiyeköy arası metro açılmış. şu korona bitmeden beşiktaşa kadar uzasa o.... rabbim başka da şu anlık bir dileğim yok. yani zaten standart bazı dileklerim var da şu an güncel olarak bu vardır. bir de tabi ki bazı gezi planlarım... neyse işte.... ne planlarımız vardı da saçma bir telefon oynundan, aptal bol kalorili bir tatlıdan, kabus gibi bir virüsten dolayı bozuldu... böyle işte. düşünceler dolu dolu olur, düşünürken delirmen aynı bir zaman, o düşünceleri toparlaman ayrı bir zaman, bu düşüncelerini bir şekilde hayale ya da hayata geçirmek ayrı bir zaman. tüm bunların darmadağın olması ise maske takmayı reddeden ya da it gibi durmadan gezen insanların elinde sadece 1 saniye. bu duvarlar beni belki de delirtmeye başladı. okulun sahte uğraşları da beni artık meşgul edemiyor gibi. eh, sınavlarım da yaklaşıyor ama sadece düşünmekle yetiniyorum. 

berbat gerçekten.

her neyse.

saat 2.32

Yorumlar

  1. Saat 00.40 benzer bunalımlar ve haykırışlar.Artık şaşmıyorumda kendime ,teselli de etmiyorum bu aralar sadece yaşıyorum var olma eylemimi devam ettiriyorum bu yüzden öfkeleniyorum bu sen misin gerçekten diyorum bilmiyorum bu aralar ben de böyleyim öfkemiz sadece kendimize.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "öfkemiz sadece kendimize"... gerçekten öyle.

      Sil
  2. sana sarılmak istiyorum selime😥❣️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor