Ana içeriğe atla

bundan sonraki hedefim değişmiştir

artık tek hedefim stres olmamak. stres olduğumu düşündüğüm an yapmakta olduğum işi bırakacağım. gerçekten bir değeri yok diğer şeylerin. kendimi yoruyorum, bir şeylere varmak için çabalıyorum ve hayır, bu okulda çabanın bir karşılığı yok. sonuçsuz. o kadar uğraşıp bir yere varmıyor olmak beni bıktırdı. bu okul beni bıktırdı. hocaların muhteşem adil olduğunu sanması ama aslında umurunda olmamamız artık daha da gözüme batıyor. 

bir de tek ders onların dersi. kendileri koca dönemde bir ders veriyorlar diye aşırı rahatlar da bu yüzden bizi sıkmaya çalışıyorlarsa ben sizin düşünce tarzınıza bir şey diyemiyorum artık. biz yaşamayalım değil mi? aylardır gezmiyorum. yüz yüze eğitim olsa en azından Ortaköy'e gider şöyle bir denize bakardım. hatta hiç yürümez okuldan izlerdim. bu muhteşem fırsatı hadi biz gerizekalı insanlar yüzünden bok ettik peki siz hocaların olayı ne tam olarak? ben hafta içi o kadar bunalıyorum ki ders dinlemek dışında bir iş yapamadığım için haftasonumu ders çalışabiliyorum. haftasonum zaten yok yani, yok oldu haftasonum. ara tatilde de mantıklı tek bir şey yapmadım. çok boğucu artık gerçekten. 

bir arkadaşımın sıfatı dahi görmeden onlara sarılmadım aylarım geçti. ben artık özlemden de başka bir duygu içindeyim. artık o kadar özlem ki bu adlandırmanın bir manası yok. bambaşka. sıkıldım. bittim. 

bu halde bir de derslerde muhteşem olayım diye çabalıyorum. muhteşem olmaya çabalasam da hocaların adaletsiz notlandırması ile karşılığı bir hiç oluyor. değmiyor işte. benim çabalayıp strese girmem hiçbir şeye değmiyor. diyet yapmadığım halde kilo falan almadım mesela. çünkü manyak oldum. yetti o bana kardeşim. en iyi diyet programı olarak galatasaray üniversitesinde okumayı önereceğim insanlara. etkili bir yöntem.

bıktım cidden. şu okuldan bir mezun olayım da daha sonra hangi okula başvuracağımdan çok hangi okula başvurmayacağım belli zaten. yetti bana kardeşim. buraya kadar. lisansın böyle olmasına sebep olanlar zaten eğitimciler olduğuna göre yüksek lisansını doktorasını akademik hayatını merak etmiyorum ben hiç. yeterli.

anneme yeter artık diye mızmızlanırken dedim ki bu okulu okumak zorunda değilim, mezun olmak zorunda değilim, kendimi kasmayacağım bu yüzden. o da dedi ki ne güzel işte gelirsin evinde oturur kitap yazarsın dedi. keyiflendim. ama işte biraz yolu uzatmak istiyorum sanırım. sonunda bir gün gelecek ve yazmak beni yakalayacak. o zaman işte daha da kaçamayacağım. yolu ya kısasından yürümüşüm ya dünyayı dolanıp gelmişim, sonunda yine hedef aynı olacak gibi bir his var içimde. Allah yardımcım olsun.

aniden dua edesim geldi. 

neyse işte. 1'de olduğunu sandığım dersin 2'de olduğunu fark ettim ve masa başına oturmuşken biraz aklımda kıpırdananları yazayım dedim. bu şekilde de kendimi bu sitede buldum doğal olarak. başka şeyler de yazacaktım ama hülyasından çıktığım için yazma havasının yazamamıştım. 

öyle. 

stresin olmadığı, onun yerine yoga yaptığım bir dönem diliyorum kendime.

görüşürüz.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor