Ana içeriğe atla

bir tren

hayatımız bir tren gibidir dedi ablam. bu süreçte trenin vagonlarına insanlar bindiği gibi bazen de bu vagonlardan inerler. aslında bunlar veda gibi. trenin geri dönme ihtimalinin olmadığını düşünürsek de sanırım bu vedaların bir kavuşması da olmayacak. çünkü tren ilerlemeye devam eder ve o kişi arkada kalmıştır. belki bir şeyler yapar ve yetişir yeniden trene ama bunun için uğraşır mı?

ya da trenin sahibi böyle bir uğraşın beklentisi içinde mi?

insan çok sevince birilerini beklentiye de girermiş. inmez o vagondan ve sonsuza kadar kaçırmaz o treni sanırmış. fakat aslında çok kişi inmiştir o trenden. çok kez de karşılaşmışsındır bu durumla. trende bulunsa da belki de en son vagonda kalmış, unutulmuş biri de olabilir bu kişiler. sürecin ne olursa olsun geriden takip eder mesela. bu kişiler mi üzücü yoksa tamamen terk edenler mi?

ya da onların trenden inmesinin gerektiğine karar verdiğin an mı en zorudur? trenden inmek için tüm şartları zorlayıp treni sertçe durduran ve sonra trenin uzun süre devam etmesini engelleyenlerin bu verdiği hasara katlanmak mı en zorudur yoksa? 

mesela treni durdurup inmesine üzülerek karar verdiğin kişinin trenden inmemek için biraz çabalamasını beklersin ama o heyecanla iner ve gider. beklentin de boş. o kadar yol onu taşıman da boş. darmadağın edip inmiş vagondan. en sağlam vagonunu paramparça etmiş. belki düzeltirsin ama gücün var mı? düzeltmeye hevesin var mı?

hayatımız bir trense ve hep ilerliyorsak, bu trenle rahatça ilerlemek varken bir şekilde hayatını durdurup iniyorsa trenden, bu yolcular ne kadar yoldaştı? daha ağır ilerliyorsun bu hasardan sonra. eski aldığın hızı öyle kesmişler ki, trenin hız ayarında bir soruna sebep olmuşlar gibi. mahvetmişler ama farkında değiller. dönüp baktıklarında kötü bir duruş olarak hatırlayacaklar trenin yaptığını. kocaman, rahat ve huzurlu yolculuğu hiç edecekler belki de. o noktaya onu taşıyan tren neydi onlar için? pek de düşünmeyecekler. kısa ve net bir şekilde acil durum treni durdurma kolu ile bitecek her şey. sebebi ise belki de çok önemsiz. 

sebep oldukları duruşu kötüleyip tüm yolculuğu unutmayı seçmektir bazen bu yolcuların tercihi. tren onlardan sonra nasıl devam eder diye de bakmayacaklar. biraz duracak ama devam da edecektir elbet yoluna. yavaş gidecekse de sebebi inmek isteyenleri hiç zahmet çektirmeden rahatça indirmek içindir. çünkü o sert ve acılı duruşu bir ya da iki kere yapar bu yolculuğunda bir tren. durmadan ilerlemek için sakince gider. trene binmek isteyenleri ya da trenden inmek isteyenleri pek de dikkate almaz. 


kim inerse indiği yerde kalır, çünkü bu hayatın bir treni var. ve o da geçti gitti.


sarsılırsın ve sonra devam edersin. biraz hasar onarırsın. kendi kendine ilerlemeyi öğrenirsin. herkesin sonsuza kadar bu yolu çekmeyeceğini öğrenirsin. ne kadar konforlu olsa da birilerinin inmeye karar vereceğini öğrenirsin. belki hayatının en kötü yolcu indirişi olur ama bunu da atlatırsın. 

beklentilerden uzak kalmak için yeni bir güzergah seçersin belki de. vagonlarının yerleri değişir. hasarlı vagon tamamen çıkarılır belki bu tren zincirinden. ya da bir daha bir vagonun harap olmasın diye bir ibret olarak kalır orada. ona göre yolcularına muamele edersin. 

çabalamazsan üstesinden gelemezsin. kabullenmek ve ileriye bakmak zorundasın. yolcuların inmesine karar veren ilk sen olsan da bu kararını neden verdiğini hatırlamalısın. ve nasıl da boşa gittiğini tüm verdiğin konforun.. hatırlamalısın. sonra ise sadece aldığın eğitimle kalmalısın. ileriye daha sağlam ve dikkatli gitmelisin. bir daha hızlanmamak için söz vermelisin. 


bunca yol boyunca yapmadığın bir şeyi yapıp belki de yolcularının biletlerini kontrol etmelisin..

Yorumlar

  1. Ara ara bakarım Selime yazmış mı diye hatta ara ara(sanırım 2 kez) böyle bazen anonim olarak yazarım bugün nickname ile yazmak istedim.Bir ara yazmamıştın epey o yüzden bıraktığını düşünmüştüm sen hep yaz Selime yazdıkların bana hep geçiyor ve içinden kendimden bir parça buluyorum hep.Eline ve kalbine sağlık ❤️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor