Ana içeriğe atla

LEZZETLİ VE SAĞLIKLI DOMATES DOLMASI TARİFİ

Herkese merhaba :)

Sahurda yaptığım harika bir yemeği sizlerle paylaşmak istiyorum. Peynir, zeytin, ekmek ve domates yiyecektim. Her zamanki kahvaltım. Ve sonra çok önceden internette bulduğum bir tarif aklıma geldi. Tabi o tarifin farklı bir versiyonunu yaptım.






-Malzemeler-

Domates 1 ya da ne kadar isterseniz

Bir domates için bir kibrit kutusu kadar peynir. İki domates için iki kibrit kutusu kadar :)

Zeytin!! Ne kadar isterseniz

Maydanoz (ve isteğe bağlı dereotu, biber bu tarifi zenginleştirir)

Ekmek içi yine istediğiniz kadar ve şunu da ekleyeyim aslında ekmek tarifte yoktu. Ama peynir ve zeytin ile yemek çok tuzlu oluyordu. Ekmek içi, tadı dengeledi :)

-Yapılışı-

Bir kaseye peynir, zeytin, ekmek içi ve maydanoz konur ve ezerek karıştırılır. Domatesin sapı olan kısmı tepeden kesilir ve içi oyulur. Domatesten arta kalanları mideye o anda indirebilirsiniz :) Eğer süslü bir şey yapmak isterseniz domatesten oluşan içi oyuk kasenin çevresini zikzak şeklinde kesebilirsiniz. Daha sonra karışımı domatesin içine koyulur. Son niro dokunuş ile maydanoz yaprağını üstüne koyun. Pazar günleri en fazla 15 dakikada ev halkına ya da kendinize yapabileceğiniz lezzetli bir kahvaltı. Üstelik ayriyeten ekmek yemeniz gerekmez. Bir bakıma diyet yemeği :D

Ve yaptığım domates dolmasının son hali. Bu sefer hepsini silip süpürmeden fotoğrafını çektim. İnanın, tadı HARİKA :)















Yazımı okuduğunuz için teşekkürler. Yorumlarınızı bekliyorum :) Afiyet olsun..

Güle güle..:)
posted from Bloggeroid

Yorumlar

  1. Abi, bunun bir yemek olduğunu biliyordum.
    Bunu anneme söylemeliyim tek yapan benim sanıyordum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor