Ana içeriğe atla

Şubat Ayı

Pekala başlık çok salakça ama ne yazacağımı bilemedim. Müzik dinleyerek yazıyorum bu yüzden mantıklı cümleler beklemeyin.

Yıllardır yazmıyorum değil mi? Mantıklı bir bahanem yok maalesef.

En son yazdığım yazıdaki bataklığa batmış halimden çok farklıyım artık. Bataklığa çıkamayacak kadar battım. Nefes alamayacak haldeyim. Kurtaran biri yok. Birinin kurtarmasını istemiyorum da. Kurtarılamazmışım gibi.  Çok karamsarım ama normalde böyle değilim. Burayı bir nevi dert anlatma yerim olarak görüyorum. Aslında profilimde resmim olduğu halde bu kadar dürüstçe şeyler yazmam çok riskli ve salakça. Hatta bu yazdıklarımı normal hayatta gördüğüm insanlar da okuyor. Peki ne özelim kaldı? Umursuyor olsaydım blog açmazdım. Neyse bu konuya neden geldim ki?...

Size bir gün içinde yaptıklarımı anlatmayacağım. Ya da okulda neler oldu falan. Dersler işte. Saçma sapan ilerliyorlar.

Yazar olmak istiyorum. Buraya da yazayım ki belki gerçekleşmesi daha kolay olur.

Yazar olmak istiyorum ama öylesine değil. Birilerine bir şeyler öğretmek istiyorum. Konu anlatımlı test kitapları değil yanlış anlamayın. Bir kitap yazayım ve okuyan kişinin kalbi hızla atmaya başlasın. Karaktere aşık olsun ya da kanlısıymış gibi kin, nefret beslesin. Yaşasın o hikayeyi. Benim yazdıklarımı okudukça sıkıcı bulduğu ne varsa uzaklaşsın, ağlasın, gülsün. Okurken birden kahkaha atsın mesela. Ve etrafındakiler ona "Neye gülüyorsun?" diye sorduklarında konuyu anlatırken dahi gülmesini engelleyemesin.

Anlattığım bir aşkta iki taraftan birinin yerine koysun kendisini. İhanete uğradığında kalbi acısın, sürprizler ile karşılaşınca içinde kelebekler uçsun. Sevinçten yerine oturamasın ya da ağlamaktan boğazında oluşan düğümün acısını yaşasın. Hayal kırıklığına uğrayan bir karakterle birlikte gözleri buğulansın ve sinirden kitabı duvara atsın. Ya da tek laf etmeden bir kaç damla göz yaşı döksün.

Kitabımı okuyan birisi bunları yapsın istiyorum. Öğrensin. Nasıl ağlanır, nasıl gülünür.. Biri tarafından arkasından vurulmak nasıl bir his öğrensin, onun için dünyaları ayaklarına seren bir sevgilisi olunca nasıl hissedeceğinin ilk deneyimini yaşasın. Aşık olmayı öğrensin, belki de ilk defa..


Çok şey istiyorum. Fazla. Aşırı. Ben bencil biriyim. Beni bilsinler istiyorum. Hayran kalsınlar. Etkilensinler. Benim yaptıklarımın daha iyisi yapmak için kendilerini geliştirsinler. Çünkü ben öyleyim. Sınıf arkadaşım yazmış dahi olsa bir hikayeden etkilenmişsem ondan daha iyisini yapmadan bırakmam. Gerekirse uyumam.

Dünyadaki etkileyici kitap, film, şarkı ya da bir dakikalık reklamların sayısını biliyor musunuz? Milyonlardır belki de daha fazla. İşte ben onların sayısınca güzel şeylerin daha güzelini yapmak istiyorum. Şarkı bestelemek, film senaryosu yazmak. Eğer çok uçuk biri olsaydım oyuncu olmak ve şarkı söylemek gibi hayallerimin olurdu ama işte uçuk değilim yani.


Bir hikaye yazdığımı söylemiştim. Ama çok önceki yazılarımdan birinde. İşte o hikayeyi yayınlamaya karar verdim. Wattpad i biliyorsunuzdur belki. Hikaye yazanlar ve hikaye okuyanların buluştuğu enfes site. Bu siteyi kim bulduysa alnından öpmek gerek. Ben zaten orada hikaye yazıyordum ama yazdığım hikayeler ayıptır söylemesi Fanfiction dı. Yani hayran olduğun ünlülerin karakter olduğu hikayeler. Hayran tarafım ile gerçek kişisel yanımı birleştirmek istemediğim için onları sizlerle elbetteki paylaşmayacağım. Yani herhangi bir fanfic in yazarı olabilirim. Her neyse.

Başka bir Wattpad hesabı açtım. Orada benim yazdığım hikayeleri yayınlamayı düşünüyorum. Hatta ilk bölümü yayınladım.  Link  Reha ve Hevin'in Garip Hikayesi  Bu hikayeyi çok severim. Yani tamamen doğaçlama yazmaya başlamıştım ama şimdi nerelere geldiğini görseniz ağzınız açık kalır. Belkide bu dünyadaki en mantıklı işimdi. Ya da ben abartıyorum. Eğer şans verip göz atarsanız çok sevinirim. Her salı yeni bölüm yayınlayacağım inşallah. Hem bu hikaye ile nasıl bir yazma üslubumun olduğunu da keşfetmiş olursunuz. Eleştiriler benim için çok önemli.

Dua edin de nefessizlikten ölmeden bataklıktan çıkabileyim.


Güle güle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor