Ana içeriğe atla

yirmi birinci yaşın son bir buçuk saati

son 90 dakikadayım. 20 yaşından sonra en ilginç yaşımı yaşadım bu son bir yılda. sanırım 20 benim dönüm yılımdı, devamında gelen yaşlar ise bu dönümün etkisinden çıkamayan ilginç yıllarımın şahidi olacak.

çok farklı duygular yaşadım. yaşamak istemeyeceğim şeyler oldu. çok oldu. geri dönüp silmek isterdim. öyle az buz şeyler değildi. vaktinde hissettiğim yoğun duygular sebebiyle oluşan bir pişmanlık da değildi. hala o anlarımı midem bulanarak hatırlarım. unutmak isterdim ama nefretim kurur diye unutasım da gelmiyor, bir daha o hataya düşmeyeyim diye de.

o kadar mutlu başlamıştım ki 21. yaşıma. yanımda sevdiklerim vardı. üstelik 3 tane kedi yavrusuyla beraber uyumuştum. bir avucunuza alabilirdiniz üçünü de. o kadar ufaklardı yani.

sonra neşe ile devam ettim. sadece iki hafta sonra mahvoldu. o zaman dünyam bitsin dedim ama bitmedi. sonra birkaç kişi ile tanıştım. nefret ettim. bitsin bu hayatım dedim. bitmedi. yeni kişiler daha tanımamak için sildim hepsini. yok olsunlar istedim. yok olmadılar ama benden yok oldular. yetti.

sonra güzel şeyler oldu. vuslat oldu: farkında olmadığım bir hasretin vuslatı. bitmesin dedim. bitmesin. devam etse ne olurdu? devam etmeyecek belki de, bilemem.

ileride bu halime bakar gülerim derdim, çok küçükken. sonra ilerisi oldu. o yaşımın artık ilerisindeydim ama halime gülmedim. ağladım ben. hala aynı duygularda değilim belki de ama hissettim o duyguları. oldukça küçüktüm. çocuğum sandım ama üstünden neler neler geçmiş. unutmamışım. yeşerttiğin için teşekkür ederim.

koca bir yıl geçti. yeni işler, yeni arkadaşlar, yeni düşünceler, yeni konuşmalar, yeni gülüşmeler, yeni acılar... sayabilirim daha.

bu yaşımda bir kere ağladım. ondan sonra da ağlamadım. benim ağlamama sebep olanlara karşı beni teselli eden beni ağlattı sonra. ona ağlamak demeyeceğim. nefretin başlangıcıydı. başladı ve bitmedi.

sonra kalbime bir güneş doğdu. ısındım. gönlümden bir nehir geçti, ferahladım. içime bir nefes aktı, rahatladım. içimde yeşerdi. solmasın istedim.

bu yıl kendimi hiç düşünmedim. arkadaşlarıma göre plan yaptım, aileme göre plan yaptım, kurslarıma göre plan yaptım, okuluma göre plan yaptım, namazıma göre plan yaptım, işime göre plan yaptım. kendime göre plan yapmadım. ben kendimi parçalara böldüm ve onlara baktım. onları düşündüm. bu yıl kendimi düşünmek istiyorum.

bu yıl minimalist olma girişimimde ciddi yol kat ettim. küçüldüm, azaldım, sırtımdaki yükleri attım. daha da azalmak, daha da küçülmek istedim. bu yıl minimalistliğe daha da yaklaşmak istiyorum.

bu yıl duygum ve mantığım karmakarışıktı. kararlarım netti, hatalarım sertti. canım yandıkça verdiğim kararlar keskinleşti. öyle insanı acıttım ki, öyle insanı kırdım ki, sayısını bilmiyorum. bunu aslında hiç umursamıyorum da. gittikçe mantığım devreye girdi. öyle bir noktaya geldim ki, kalbim taşlaştı. öyle komikliğine söylemiyorum, kalbim buz gibi bir taştı. elinize alamazdınız soğuğundan.

sonra içimdeki o güneşin sebebi beni eritti. kendimi bırakıp, duygularımla yaşayabilirim gibi hissettim. ama öyle serttim ki hala, bıçak gibi. her an kesebilirdim onu, kanatabilirdim.

belki çoktan kanattım.

bu yıl kendimi çok güzel hissettim. kendimden iğrendim. kendime bakamadım ya da bakmaya doyamadım. bu yıl hem egoist, hem narsist, hem pesimist, hem mazoşisttim. ben bu yıl parça parçaydım. birleşemedim. kendimden ayrıldım. kendime küstüm, kendime yabancılaştım.

bu yıl ilk defa yeni yaşıma girerken bir başka düşünüyorum.

aslında düşünmüyorum. bu yıl yalnız kendimleyim. hep böyle oldu. tek olarak giriyorum yeni yaşıma. zihnim dopdoluyken, aslında ruhum bomboş. tek başına.

bu yılı yalnız yaşayıp, yalnız bitiriyorum.

bu yılı kendimi sevmeye çalışma serüvenimi biraz da olsa adım atmış olarak bitiriyorum.

bu yıl yaşadıklarımdan ders aldım, sonra aynı hataları yaptım, sonra yine ders aldım. bu yıl o kadar tekrar ettim ki. aslında bir o kadar da eşsizdim. bu yıl bambaşka yaşadım ve bambaşka bitirdim.

bu yıl böyleydi. bitti. son 1 saat kaldı. böylece bırakacağım.

doğum günün kutlu olsun.

Yorumlar

  1. Şiirsiz Şair17 Mart 2020 23:59

    "İnsan hayatta en çok kendisini ihmal edermiş. Egoist olmadan kendisini düşünebilmeli insan, akıbetini her an bilezik gibi kolunda taşımalı. Her an akıbeti ile yaşamalı. Anı yaşamalı insan. İçinde bulunduğu her anı en iyi şekilde yaşayabilmeli. O an olabilecek en iyi insan olabilmeli, en iyi öğrenci, en iyi öğretmen, en iyi kardeş-abi-abla, en iyi anne-baba-evlat, en optimum kararları verebilmeli. "Her insan bir lahzadır." Mesela bir insanı görürsün ve içine bir his doğar, o insanla alakalı. Bu his aslında o insanın hayatının bütünü ifade eden hülasadan ibarettir. Nasıl ki vücutta dolaşan kanın bütün hususiyetini öğrenmek için belirli miktarda numuneler alınır ve kan tahlil edilir, insanın hayatı da bir lahza numunesi ile hülasa edilebilir. Lakin bu hülasaya vakıf olabilmek kalb-i selim ile mümkündür. Kalb-i selime ulaşmanın yolu zikirdir. Zikir bir insanın sadrının genişlemesini ve kalp gözünün açılmasını sağlar.

    Hatalarla, düşmanlara ancak kalbimizle başa çıkabiliriz. Kalbimiz bizim için en güvenli sığınak. Dünyevi arzuları kalpten arındırmalı. Mesela arada Davud oruçları tutmalı , 24 saat. Hem beden hem ruh sağlığı için. Sıkıntıda, darlıkta sabır; sağlıkta, genişlikte şükür en önemli formülümüz olmalı. Akif'in şu mısraları da her an akılda tutmalı:

    Allâha güven, sa'ye sarıl, hikmete râm ol
    Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol
    "

    Bu yazdıklarım sizden ilham alarak kendime verdiğim öğütler. Sizden çok şey öğreniyoruz. İyi ki varsınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah, düşünceleriniz için teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor