Ana içeriğe atla

saate bakar mısın

ileride pişman olup olmayacağımı düşünmeden bir şeyler yaptım. birkaç dakika içinde ise pişman oldum. kendimi başıboş hissettiğimde yapıyorum böylesi kötü şeyleri. unutmak istiyorum sonra da. unutulur elbet ama ben bir şekilde aklıma getiririm olanları, yaptıklarımı.

çok şey istiyorum ama istemiyorum da. mesela istiyorum ki zamanı geri alabileyim. öyle çok şeyi değiştirirdim ki. sonra diyorum ki zamanı geri almayalım, ya şimdi tanıdıklarımı tanımıyor olursam? ya da yıllar sonra yolumun kesiştiği kişilere kavuşamıyor olursam?

aslında ne yapıyorsak, ne yaşıyorsak bir sebebi oluyor. evet, pişman olunası şeyler yaptım. insanlar bilse beni yargılar, yüzüm kızarır sonra. bir daha yapmamak üzere uzaklaşmaya çalışıyorum her şeyden. mesela sosyal medyadan.

ama sen bir youtubersın selime. ne olacak halin? çok içindesin artık, o kadar bütünleştin ki sosyal medya ile. sen nasıl kurtulacaksın ki şimdi tüm bunlardan? bağımlısın en başta. sen tüm bu tuzaklara düştün, hepsine alıştın. kaybettin bu savaşı. kandırma stratejileri senin üzerinde başarılı oldu. şu blog bile onlardan biri değil mi? öyle.

o kadar çok düşünmek de istemiyorum. uzun süredir kendim hakkında ciddi düşünmüyorum zaten. alıştım buna da. sanalda yaşayıp, arkadaşlarımla kıkırdayıp, derslerle meşgul olup, sevdiklerimle mesajlaştım. arada videolar çektim. insanlara tavsiye bile veriyorum inanabiliyor musun? sen kimsin cidden? neyin tavsiyesi bu acaba? güldürme beni.

hayatı dolu dolu yaşamak üzerine tavsiyeler verdim ama aslında ben hayatımı darmadağın halde yaşayan düzensiz biriyim. kendime bir devam yokken insanlara dil öğren müzik aleti çal diyorum. şu saatte uyumamış birinden ne bekliyorsun ki sen? hayatı dolu dolu yaşama tavsiyesi demek. oldukça komik.

diyet yapma tavsiyeleri verdim mesela. koca bir video çektim bu konuda. tam 42 dakika. aslında berbat bir diyet geçmişim olduğundan bi haber insanlara bir şeyler söyledim durdum. bomboş biriyim aslında.

beni örnek aldığını söyleyen, benim gibi olmayı isteyen ya da bana imrenen öyle çok kişi gördüm ki. direkt bana dediler "selime senin gibi olmak isterdim" diye.

inan ki istemezdin.

son zamanlarda bu kendini düşünmeyi ihmal etmiş olmuş tarafımı çok düşünür oldum. aklıma geliyor ve kendimi düşünmeli miyim diye sorguluyorum. içimi yani. nasılım, yoruldum mu, cidden istediğimi mi yapıyorum, doğru yolda mıyım, salaklık mı yapıyorum, hayırlı işlerde mi çalışıyorum yoksa tüm bunların tümünde bir fiyasko muyum?

sonuncusuna varacağımın korkusu ciddi derece sarıp sarmaladı beni.

isteklerimden biri de işte bu: düşünmemek. uzun süredir düşünmüyordum. dünya halim iyileşti evet. bilemiyorum iç dünyam nasıldır. belki de gittikçe karakterim yeniliyor, kaybediyor kötülüğe. artık iyi niyetim de kalmadı mesela. tahammülümün azaldığının uzun süredir farkındayım. daha fevri oldum, sabrım kalmadı hiç. karşımdaki net konuşmuyorsa, belirsizde güle güle diyip gidiyorum. artık birileri anlamaya çalışmaktan bıkmışım. ben bıkmışım işte.

eskisi gibi ağlasam güzel olurdu. o kadar gergin durumdayım ki. belki de dokunsa bana ağlarım. tek bir şey bekliyorum sanki. bir şey olacak ve ben patlayacağım. düşünmeyi kestiğim taraf kapıya dayandı. onu kilitleyeli o kadar zaman oldu ki artık dışarı çıkıp dağıtmak istiyor her yeri. tüm mantıklı düşünme sistemimi bozup her tarafı dağıtacak. o gün geldiğinde işte eskisine döneceğim. tüm karamsarlığım dönecek, tüm üzüntüm, tüm o bunaltıcı halim. en basitinden evden dışarı bir adım dahi atmam, inanıyorum buna. bir o kadar da özlüyorum hem.

durmadan yerim. her şeyi yerim. şeker hastası olana kadar. artık yerimden kalkamayana kadar. doldururum bir market poşetine, abur cubur reyonun gördüğüm her şeyi ve sonra oturur yerim hepsini ağlayarak.

belki de eski halime dönmem. belki de artık büyümüşümdür ve o benim küçük halimdi. artık sıkıcı bir yetişkin oldum belki de. artık muhabbetim de sıkıcı, konuşmam katlanılır gibi değil. ilgilerim sıkıcı, yaptıklarım sıkıcı, ürettiklerim sıkıcı. eskisi gibi şöyle güzel kurgular bile kuramıyorum artık. o uçsuz bucaksız sandığım kreatifliğimden eser yok. bomboşum. içim bomboş.

bir şey olacak ve bu dönemimden kurtulacağım diye bekliyorum. eski halimden bu halime geçişimin sebebi olan dönüm noktam az buçuk belirgin kafamda. uzun bir süreçte oldu ama keskin bir dönümdü. şimdi bu hiç de mutlu olmadığım dönemim bitsin istiyorum. kocaman bir nokta koyup en ücra köşelere kaldırayım bu koliyi. mümkünse de hiçbir mevsimimde indirmeyeyim aşağı.

saate bakar mısın? 3.47. sanırım en yalnız hissedebileceğim saatlerdeyim. yanımda arkadaşlarım olsa da biliyorsun o klişeyi: "yalnızız" hep beraberken. "yalnızız"

oldukça kısa bir geçmişim var aslında. 22 o kadar da uzun bir süre değil. ama inanır mısın kaç kere tarih tekerrür ettim hayatımda saymadım. bu aslında hatalarından ders alamadığı için hep aynı hataya düşen kişilerin durumu. ben sadece süslüyorum. o kadar da edebi olayım değil mi canım? öbür türlü ne anlamı kalacak sırf öğretmeni dedi diye günlük tutan 1.sınıf çocuğundan?

bugün bir hata yaptım ve hemen geri adım attım. belki de hatalardan ders alma işini ilerletiyorumdur.

benim tüm hatalarıma giriş sebebi olan sosyal medya, benim çukurum, kara deliğim. kurtulacağım günü bekliyorum. bir gün gelsin ve bitsin hepsi. aldığım zevk de artık etkisini yitirsin ve yok olsun içimdeki bağımlılık.

isteklerim çok. istemediklerim de sanırım yok.

düşünmeyeyim deyip, düşünür oluyorum. zaten son zamanlar çok yazar oldum. bu blogu bu kadar şımartmazdım ben. düşünmeye dönüyorum demek ki. engellenebilir değil. bu yeni yılda bir şeylerin değişeceğini 2020 yılı için benim adıma edilmiş o duadan hissediyordum zaten.

bu yıl ağlayacağım, inanıyorum. kendimi bulacağım ve kocaman sarılacağım. çünkü artık barışma vaktimiz geldi.

iyi geceler.

Yorumlar

  1. Şiirsiz Şair15 Mart 2020 04:13

    Çoğu zaman benzer duyguları ben de yaşıyorum. Zaman su gibi akıp giderken olduğum yerde boş yere debelenip durduğumu hissediyorum. Pişman olacağımı unutup hatalar işlemeye devam ediyorum. Yanlışlarımı bir kambur gibi sırtımda taşıyorum. İç muhasebeden sürekli olarak kaçıyorum. Hatalarıma alakasız bahaneler uydurmaktaki yeteneğimi göründüğü gibi olmak ya da olduğu gibi görünmek konularında gösteremiyorum. Her ne kadar dostlarım beni samimiyet abidesi ilan etse de kendime samimiyetsiz geliyorum. Bir zamanlar en zor cebir problemlerini rahatlıkla çözen bu çocuk, şimdi içindeki zıtlıkların çatışması sonucu meydana gelen kargaşaya bir türlü çözüm bulamıyor...
    Batıyorum...
    İçime çektiğim her nefesi ne uğruna harcadığımdan hiç sorguya çekilmeyecekmiş gibi gafilane yaşamaya devam etmek istemiyorum, artık.
    İnkar edemem, kimseye bahşedilmemiş yeteneklerim var. Ancak bunları sergilemekten acizim. Acziyetim belki de içinde bulunduğum gafilane hal sebebiyle.
    Sizi bir ayna olarak görüyorum. Yazdığınız bazı yazıları okudum. Videolarınızdan birkaçını tevafuken dinledim. Kendimi düzeltmek, doğru istikamette yoluma devam etmek konusunda ilham kaynağı olduğunuzu söylemeliyim.
    Eğer bir işi halis niyetle yapıyorsanız hayra vesile olacağınıza emin olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah kendimizle barışır, içimizdekileri çıkarabiliriz. Ya ağlayacağız, ya ağlayacağız. Çözüm anlayışım daha ileri gidemiyor. Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor