Ana içeriğe atla

dün 19 ocak'tı

 2019 yılının 19 ocak gününde minimalizme merak sardım. babam buna kanaatkarlık demem gerektiğini söylüyorum. aynı şey. her neyse. 

Kpop fanıydım, beni tanıyan herkes bilir bunu. o zamanlar da bayağı müzik albümü almıştım. dolarla aldığımı düşünürsek ve kargo+gümrük vergisi... toplam 1000 küsür lira harcamışım. 19 ocak günü o albümleri satışa çıkarmıştım ve hepsini satmıştım. sonra kıyafetlerimi ayıkladım. ayakkabılarımı, şallarımı, kitaplığımı... driveımı, sosyal medya hesaplarımı... dün 2.yıl dönümümdü bu yolda. bu 2 yılda birçok insan da sildim. bundan o kadar memnunum ki. kendimi hafiflemiş hissediyorum. daha birçok yapacağım şeyler var tabi ki ama insanları elemek en güzeliydi. zaten minimalist olmaya karar verişim eşyaların üzerime gelmesinden dolayı değil insanları üzerime gelmesindendi. artık öyle kolay kolay arkadaş da olmuyorum kimseyle. daha fazla tanışmaya takatim kalmadı herhangi biriyle. 

bir şey satın alırken kullanacağıma kendimi ikna edip alıyorum onu. müsriflik yaptığım tek şey kitaplar. kitap çok okusam onu da sorun etmem doğrusu fakat bu yıl cidden çok kitap okudum. Harry Potter sağolsun. ileride kendime kindle gibi bir şey almayı düşünüyordum mesela ama ben kağıt çevirmeyi seviyorum. o kadar teknolojik biri olmak istemiyorum. kütüphanem olması beni mutlu ediyor. belki ileride kitaplığımı çalışma masamın arkasına koyup kendisini muhteşem akademik göstermeye çalışan tiplerden olurum. hangi hoca ders açsa arkası kitaplık. bir hocamız bize kimsenin bu kitapları okumadığını söylemişti. mesela Durkheim'ın İntihar kitabını kimse baştan sona okumamış, araştırması için vesaire ilgili yeri okuyup geri rafa koyarmış. çok haklı kesinlikle. intihar kitabını da almak istiyorum, weberin birkaç kitabını da. kütüphaneleri kullanabilsek iyi olurdu ama maalesef şimdilik pdflerle yetiniyoruz. hala internete kitapların pdflerini koymayan yayın evlerine de buradan yazıklar olsun diyorum. o kitabı yazan adan öleli 200 yıl olmuş sen hala neyin derdindesin. Durkheim şu an yaşıyor olsa tüm kaynaklarını açardı internette. hele Karl Marx her dile çevirtirdi. zaten çevrilir gerçi Das Kapital kitabı. K mi C mi onu bilmiyorum. ne fark edecekse. Almancayı sevmiyorum. inşallah öğrenmek zorunda kalmam. 

okulda üçüncü yabancı dil seçmemiz gerekecek. Almanca ve İspanyolca var seçenek olarak. sağolun ya insan oraya Arapça falan koyar da keyfimize bakarız. ama bu garip zihniyetli akademisyenler (özellikle boğaziçindekiler) Arapçaya öcü gibi bakıyor. Okey, Galatasaray pek yoğun bir okul değil o yüzden az dil seçeneği aşırı normal. onlardan Arapça beklemiyorum. fakat boğaziçinde Korece dersi bile var. en çok kullanılan ilk 5 dilin arasına giren ve ülkemizde de çok fazla ihtiyaç olan Arapça dersini niye açmadıklarını ben sorgularım. elitist diyince de gerilirler. elit olan siz öğrenciler değil zaten, çok değerli hisarüstündeki gecekondularda yaşayan gençler. o üniversitenin başındakiler olay. konu Arapça olsa bir tek yine okey canım ben bir şey demiyorum.

her neyse. 

bu minimalist olma yolunda gördüğüm her fazla şeyi fazla düşünmeden yolluyorum. bu insan ise daha keyif alıyorum, dediğim gibi. mesela geçen Facebook hesabımı sildim. hem kişisel hesabımı hem de fan hesabımı silmiş oldum. bu yıl içinde birçok sosyal medya hesabımı silmeye çalışacağım. instagramı silmek biraz zor olacak gibi duruyor ama neyse. YouTube kanalımı silmeyi düşünmüyorum. çünkü orası benim anı depom. o videoları ileride izlemek için oraya koyuyorum. orada durmazsa onları koyacağım başka yer yok :D zaten bu giresunda da sayısız video çektim. telefonum ağlıyor. her neyse. yazma hissi gitti aniden. yarınki sınavıma çalışmam gerek. istanbulda olsaydım eşyalarımı ayıklayacaktım dün mesela ama işte sınav haftam ve istanbulda değilim. eve gidince eşya ayıklayacağım.

her yıl 19 ocakta kışlıklarımı ayıklıyorum. temmuzun ortalarında da kitaplığımı ve yazlıklarımı ayıklıyorum. bu yıl üçüncü yılımdayım. 19 ocakta yapamadım ama gidince artık, final haftam bitince bakacağım duruma. 

sevgili kendimin minimalist yaşama adım atışının 2.yıl dönümünü kutluyorum. inşallah zihnindeki aptal insanları, düşünceleri, anıları da bir gün ayıklarsın. 

herkese sade zihinler dilerim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor