Ana içeriğe atla

Yine Bir Film İzleyip Düşüncelere Daldım

Bir kitap okuyup da düşüncelere dalmak ben de isterim ama gerçekten kitap okumak ile aram yok sanırım. Yazar olamayacağımı ve benden bir halt çıkmayacağını anlayınca okuma zevkimi de kaybettim.

Her neyse. 

Oxford Cinayetleri diye bir film izledim. Matematik konulu filmler en sevdiklerimdir. Güzel filmdi, şaşırdım, bilgilendim ama basitti. Birkaç mantık hatası olmasa harika bir senaryoydu ama bence Matematik kocaman bir mecra iken gidip de ufacık bir şeyinden film yapmak iyi mi bilmiyorum. Çoktan bilinen bir kural yerine katilin özellikle kendisinin ortaya çıkardığı bir kural ile cinayetler işlenebilirdi. 

Benim de bu tarz bir kurgum vardı fakat kurguyu lise ikinci sınıftayken düşündüğüm için matematiğim diplerde seyrediyordu. Belki de Allah izin verirse bu üniversite zamanında kurgumu yazabilirim.

Film izlemiş olsam da aklımda hep kurgularım var. Turşu olmuş kurgularım.

Belki bu okuyacağım Matematik bölümü benim ufkumu daha çok açar ve kurgularım Matematik kadar muhteşem, şaşırtıcı ve de eğlenceli olur. İnşallah...

***

Bu Cuma ders seçimleri olacak ve ben gerçekten heyecanlıyım. Çok merak ediyorum nasıl olacak. İlk defa ders seçimi yapacağım. Seçeceğim derslerin kodlarını not ettim. Sadece siteden seçmem gerek fakat bizim okulun öğrencilere ayrılmış sitesi dünyanın en imtihan dolu sitelerinden. İsmek kursiyer sitesi bile halt etmiştir yanında. Site çökmezse falan ders programımı halletmiş olacağım. 

Tüm kalbim ve beynim ile Matematik öğrenmeyi bekliyorum. Bilim insanı olabilmek isterdim. Daha ileri seviye Matematik görebilmeyi isterdim. İnşallah bu isteğime erişebilirim.

Sanırım hocalara yapışmam gerek. En iyi yaptığım şeylerdendir doğrusu. Öğretmenler en sevdiğim insanlar olmuştur küçüklüğümden beri. Çok değer veririm ve ne kadar zorluk çektiklerini anlayabiliyorum. Eğer bilim insanı olamazsam da bir lisede Matematik hocası olacağım. İki türlü de mutlu olurum. Sevdiğim işi yapmış olacağım çünkü...

Hayırlısı olsun. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

KARUTA

  Merhaba arkadaşlar,   Size farklı bir yazıda sırf Karuta oyununu anlatmak istiyorum.   Chihayafuru animesi Karuta isimli bir kart oyunu etrafında dönen bir anime. Ve ben bu oyuna aşık oldum. O kadar havalı bir oyun ki size anlatmak istiyorum. Japonya'nın önemli şairlerinden toplam 100 adet şiir bulmuşlar ve bu şiirleri kartlara yazmışlar. Toplam 200 kart var çünkü 100 tanesi oyunda kullanmak için 100 tanesi okuyucunun okuması için. Önce iki kişi bu yüz karttan 22'şer tane alıyor ve önüne üç sıra olacak şekilde şiirler gözükür halde diziyor. Okuyucu da bir kart seçip kartı okurken o kartın aynısını oyuncular oyun sahası içindeki kartların içinden bulup kartı almaya çalışıyor. Oyunun başında 15 dakika kartların yerini ezberleme süresi veriliyor. Çok hızlı olunması gereken bir oyun. Kartları alırken fırlatabiliyorlar. Yani annemin deyişiyle "pervasız bir oyun" :) İşte bu pervasızlığı da beni benden aldı arkadaşlar :)   Karuta kartları alttaki resimdeki gibi am

yeni klavyemle bir yazı

 bugün hayatımda gördüğüm en tatlı klavye ile bu yazıyı yazıyorum. ayrıca bugün ilk defa fizik tedaviye gittim. nasıl olduysa artık (bence birileri nazar değdiriyor bana düzenli olarak) diz kapağımı kaydırmışım. hayatımın kaydığı yetmiyormuş gibi..... xd bunlar hep şaka. sonuçta başımıza felaket gelmedi. ayrıca çok güzel bir klavyem var. aylardır manyak gibi klavye bakıyordum. şöyle en tatlısından bir klavyem olsun istemiştim. hem de pembe. zaten pembe bir mausum var. ya da fare. nasıl yazılıyorsa, inanın hiç umurumda değil. bugün işe gitmeyi bırakmak mecburiyetinde kaldım. aslında uzun süredir de işsiz olmak nasıl bir şey merak ediyordum. yani ertesi gün için yapman gereken hiçbir şey olmadığında nasıl yaşanıyor bilmek istiyordum. artık önümüzdeki 20 gün kadar bir süre ertesi günümün önemi yok. fizik tedaviye gideceğim ve sonra da eve döneceğim. garip. bu bir deneme süresi gibi. iş hayatının, daha doğrusu bir kurumsal şirket çalışanı olmayı kabullenmek ve sindirmek benim için çok zor