Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Canım abim ve ablam...

Keşke şimdi ben 7 yaşında olsaydım, ablam 10, abim 13...   Üçümüz bir odada uyurduk. Ben yer yatağında yatardım çünkü daha küçüktüm. Abim ile ablam ise ikiye ayrılmış bir ranzanın iki ayrı yatağında yatarlardı. Geceleri karanlık olunca korkardım, o yüzden hiç uyumayalım isterdim. Abim tembellik yapar asla okul için bir çabaya girmezdi. Ablam incecik bir kızdı, o ne yapsa onu taklit ederdim. Yeni ilkokula başlardım ben de. Yazmayı falan bilmiyorum, okumayı da.. Abim okula gitmeye can atıyorum diye beni garipserdi. Şimdi anlıyorum garipsemesini ama birinci sınıfa başlayacaksın deseler, ben yine can atarım. Ne güzel, bulanık yıllardı.  Ablamla uyduruk ama özgün oyunlarımız vardı mesela. Ne kadar iyi anlaşıyorsak bir o kadar da kavga ederdik üçümüz. Babam evin koridorunun tavanına bir kanca asar, ona bağladığı ip ile salıncak yapar, biz de sallanırdık. Sonra babamın kocaman terlik giymiş ayaklarına otururduk, bizi ayakları ile taşırdı. Biz onu çok güçlü sanırdık, güçlüydü de a

Kol Saatim

Bir süredir çok zor bir dönemden geçiyorum. Aniden birçok sorumluluk birden üzerime yüklendi. Şu vakit şunu yaparım, oradan şu otobüse biner şuna yetişirim, sonra şu kadar yürürüm -hatta koşarım- sonra olmadı haritalar uygulamasına bakar en kısa güzergahı seçerim, namazı şu camiye yetiştirsem sonra şu saatte kalkan otobüse biner varırım evime. Ertesi gün şu otobüsle okula giderim ve sonra okuldan sonra şu arkadaşımla şuralarda gezer yine şu vakitte şu otobüse binerim. Sonra şuraya, sonra buraya... Ve iki hafta içinde böylece yoruldum. Çok yoruldum. Belki hiç de yorulunmayacak şeylerdi. Çok abarttım. Daha meşgul insanlar var. Başka işleri olan, çok daha sıkıntılı zamanlar yaşayan ve belki de ne kadar uğraşsa da işleri yolunda gitmeyen binlerce, yüz binlerce insan var dünyada. Ben neden bu kadar sıkıntılı olduğumu düşünüyorum ki... Geçen günlerde kol saatimi ablamın evinde unutmuşum. Her ne olursa olsun hep ona bakardım. Bir şekilde işlerimi vaktinde yetiştireceğime beni inandır

A Ğ L A

Yo, hayır melankolik bir yazı olmayacak. Bu şarkıyı dinleyelim. Herkesin hayatında kendine göre zorlukları var. Birilerinin üstten alacağı dersin asıl dönemindeki dersleriyle çakışması sebebiyle kafası dopdolu, birileri ailesi ile biraz kavgalı ve tüm o kavgaların birikmesi ile tüm nefreti açığa çıkmış bunu bastırma derdinde, ya da değil, birileri kendisine çıkan üniversiteye sevinip sevinemeyeceğini bilmiyor, arafta kalmış, bir başkası yine kendine söz geçirememiş, bir diğeri kendini kaybetmiş, bir diğeri kendine küsmüş, bir diğeri kendisini tanıyamaz hale gelmiş... Hangisinin derdi en birinci diye düşünmek anlamsız. Ne kadar acı, ne kadar çaresiz olduğu önemli değil derdin, önemli olan kişinin ne kadar hissettiği, o derdi, acıyı, çaresizliği... Tam olarak bunu kavramada zorlanıyoruz sanırım. Kendimizi daha kıdemli bir dertli olarak görüyoruz belki ya da başkasının derdinin daha şatafatlı olduğunu düşünüp eziyoruz kendi acımızı. Belki sen daha acı çekiyordun.. Belki Allah sen

Umut Dolu Fakat Bir O Kadar Da Rezil Olacak Bir Okul Dönemi Başlamak Üzere

Tüm paranızı rezil bir yıl olmasına yatırabilirsiniz çünkü gerçekten hiç iyi düşünceler yok aklımda. Gerçi iddia iyi bir şey değil o yüzden paranız sizde kalsın. Sonuçta her ne kadar umut dolu olsam da hayatımın bir yılını daha rezil etmek için acayip hazırım. Daha bir ay kadar olmasına rağmen bu karamsar yılın başlamasına, gittim ders programımı ayarladım. Çok sade ve beni (güya) yormayacak bir program hazırlamış oldum. Mimarlık taban puanlarına baktım, ne kadar net yaparsam ne kadar sıralamam olur diye hesaplamalar yaptım ve ders çalışacağım masayı, plastik bir balkon masası aslında, odama koydum. Üzerine kitaplarımı falan da koydum. Odam darmadağınık ama olsun. Umudum da var ümitsizliğim de. Zaten benim hayatım bundan ibaret. Acayip umut doluyum, hayalperesttim, her şeyi yapabileceğime inanıp sonsuz bir düşler okyanusunda yüzüp dururum ama bilmelisiniz ki ben ne yüzmeyi severim ne de ıslanmayı... Boğulacağıma inanarak hayal kurmaya devam ederim. Her şeyin berbat olacağını, so

Yeşil Renk

Yıllar önceydi. Ben kaç yaşındaydım pek hatırlamıyorum ama kuzenim ufacıktı. En sevdiğin renk nedir, diye sormuştum ona. O ise yeşil demişti. Nedeni ise cennetin rengi olmasıymış. O zamanlar yeşil hiç dikkatimi çekmeyen öylesine bir renkti bana göre. Nedeni ufak kuzenimin dedikleri mi bilmiyorum ama o zamandan beridir yeşili seviyorum. Hem mecaz olarak hem de gerçek olarak. Doğa yani. Yeşillikler. Maydanoz falan. Ağaçlar, çiçekler vesaire.. Bu yeşil sevgimi abartıyor muyum acaba diye düşünüyorum bazen. Geçen gün bir haberde yeşil olarak yaşayan yaşlı bir kadının haberini gördüm. Kadın uzun zamandır yeşil dışı ne bir kıyafet giyiyor ne de bir eşya kullanıyormuş. Sanırım ileride ben de öyle olacağım. Bu gidişatım hiç iyi değil. Yeşili seviyorum. Her tonunu, yeşil olan her şeyi... Mesela bir kitap kapağında, bir halıda ya da birinin saçında ya da kıyafette, tabakta, çanakta ya da gözlerde ... Sanırım daha anlatacak bir şey yok. Yeşil işte...

Sen Öyle Sanarsın

Ama aslında öyle değildir. Mesela o kadar da sevmemişsindir o bölümü ama sen seviyorum sanıp okumuşsundur. Ya da güzeldir sanıp bir kitaba başlamışsındır ama aylardır bitirememişsindir ve o kitap yüzünden başka bir kitaba da başlayamamışsındır. Güvenip en değerlini anlatmışsındır mesela bir dostuna ama aslında güvenmemen gereken biri olup çıkmıştır.  Bir karar verirsin daha iyisi olmasını bekleyerek ama aslında seni içinden öldürüyordur.  Çok zor geliyor bazı şeyler. Düşünmek, düşünmemek, uyumak, uyanmak, yaşamak, ölmek... Sanırım en zoru düşünmemek. Onu düşünmemek ya da bunu... Ya da şu şiiri, bu şarkıyı, o anıyı ya da tüm o alakaları... Vazgeçtim. En zoru bahsetmemek bence. Aklından asla çıkmayan şeyler hakkında bahsetmemek çok zor. Eskiden hiçbir şeyimden bahsetmezdim kimseye. Neden şimdi susmak istemiyorum diye düşünsem tek cevap gelir aklıma; "İlk defa beni heyecanlandıran bir şeylerim var". Elbette bundan bahsetmek için can atarım. Konuşmak isterim ama b

Ne içindeyim zamanın

Ne de büsbütün dışında... Tam olarak neredeyim bilmiyorum. Zihnimdeki sayısız düşünce, karar aşamasındaki bu zorlayıcı anlar, anlayamama durumu, saf-salak halim ve daha birçok husus yüzünden iç dünyamdan çıkıp dışarıya doğru yönelemiyorum. Tam olarak neredeyim anlayamıyorum ama tam olarak düşüncelerime yoğunlaşıp bir karara da varamıyorum. Ortaya sıkışmışım ve yardım edenim yokmuş gibi. Bu halimden çok sıkıldım. Yardımcı olabileceğine inananların da yardımı bir yere kadar olabiliyor. Demek ki insan değil benim ihtiyacım. Başka. Farklı. İlahî. Çepeçevre kuşatılmış gibi hissediyorum. Sığınacak tek bir yerim dahi kalmamış, yakınacak tek bir satırım dahi yokmuş gibi... Raflarımdaki defterler bile bana kalabalık geliyor. Yalnız kalamıyorum ve rahat hissedemiyorum. Fakat aslında yalnızım. Nerede insanlar ki? 10 saniyenin yarım saniyesindeki ikinci beni yalnız olmadığıma ikna edemez. Yine eskisi gibisin aslında ama daha üzgünü, daha dertlisi, daha salağı, daha kararsızı... Hayatına

"Selime Sen Çok Değiştin"

O kadar çok değiştim ki. Değişimlerimi sıraladığım bir liste yapsam yazım asla bitmez. Mesela mutluyum, aniden gülüyorum, sonra çok güzel hayaller kuruyorum. Yüzüm gülüyor, gözlerim gülüyor. Ağlasam dahi nedeni var. Üzgünsem de nedeni var. Düşünüyorum ve düşündüğüm somut bir şey var. Değiştin diyorlar bana. Çünkü artık yaşamaktan zevk alıyorum. Kendimi daha çok seviyorum, kendime değer veriyorum. Özgüvenim yükseldi mesela. Eskiden hiç yoktu. Sevildiğimi hissediyorum, sevildiğime inanıyorum. Yaşamayı seviyorum işte, daha büyük bir değişim olabilir mi? Kurallarım vardı mesela eskiden. Şimdi hangisine uyuyorum bilmem. Çiğnedim hepsini, unuttum. Eski Selime var ya hani, o bahsedilen 'değişim'den önceki Selime. İşte o Selime şimdiki Selime'yi görse o da der 'Çok değişmişsin' diye. Nasıl da beni tanıyormuşsun hepiniz. Tebrik ederim. Mutsuz, neşesiz, artık pek de bir amacı kalmamış vasat biri olduğumu biliyormuşsunuz da şimdiki bu hayat dolu halimin farkına varmış

Hayatım Daha Ne Kadar Garip Olabilir?

Mesela ben bu dönem çok da güzel ders çalışıp en azından derslerin yarısından çoğunu geçmeyi hedeflemiştim. Ne bileyim işte güzel notlar alırım, ortalamam düzelir, böyle harika bir eğitim hayatına sahip olurum, vesaire. Olmadı. Finallerim henüz başlamadı evet ama ben çoktan bu dönemi de hayal kırıklığı eşliğinde bitirdiğime eminim. Öncelikle yarın 3 (üç) adet sınavım var ve ben asla çalışmıyorum. Selimecim sen bir salaksın. Muazzam bir gerizekalısın. Sinir oluyorum bu halime fakat değişiklik yapmaya da çalışmıyorum. Uğraşım hiç yok. Saçma sapan acı çekerek bu bölümde sürünmeye hiç hevesli değilim fakat olacak olan tam da bu. Geziyorum, eğleniyorum ama aslında hayatımı berbat bir uçuruma sürüklüyorum. Ben böyle biri değildim demeyeceğim. Yıllardır böyleyim. Bu hayatta ğek de fazla yaşamadığımı düşünürsek o "yıllar" diye adlandırdığım süre hayatımın yarısından çoğunu kapsamakta. Demek oluyor ki ben hayatımı her saniye daha da berbat bir hale dönüştüren yapıda bir karakte

GECE

Gece için tek bir tanım yapılamaz ya da 'işte budur gece' denilemez parantezsiz. Kişiden kişiye değişmesi bir kenara yaştan yaşa değişir, günden güne, duygudan duyguya... Ufak bir çocuğun gözünde gece, korkudur. Simsiyah ve karanlıktır bir kere. Herkes yatağına çekilir, sadece o ve karanlık kalır geriye. Gözlerini sımsıkı kapatır ki görmesin canavarları, kötü varlıkları. Hemen uyusun ister herkesin ki böylece ay batsın güneş geri gelsin, aydınlatsın etrafı.. Yorgun geçen bir günün kurbanı için ise gece, dinlenmedir. Pek bir düşünceye dalmaz ve rahatça uzanıp uyumak ve dinlenmek ister. Tüm o koşuşturma içinde huzuru bulmuştur, dinginliğe kavuşmuştur. Pazar gecesinde olan biri için gece, telaştır. Öğrenci için okul telaşı, çalışan için iş. Cuma gecesinde olan biri için gece, uzundur. Uyumaz mesela, sabahlar belki. Gece gibi değil de gündüz gibi yaşar ya da onun gecesi tam da ona göre bir tanıma uygun bir gece olarak geçer. Mutsuz geçen bir günün ardından gece, göz yaşla

Neler Oldu Bilmiyorsun...

Ah be güzel blog sitem. İnanır mısın tam 10 kilo verdim. 5 yıl sonra... sonunda 60'ları gördüm. Erken yatıyorum, ders çalışıyorum, işlerime bakıyorum... Yine de düşüncelere dalıyorum. Öyle işte.

Bu Yeni Yılda Daha Az Saçmalıklar Yapmaya Çalışacağım

Amin. İnşallah öyle olur. Gerçekten buna inanmıyorum. Yeni yıla uyuyarak girdim ve şu an da sabahlamayı planlıyorum. Ellerimi yiyorum ve depresif şarkılar eşliğinde radyosyana maruz kalma keyfi yapıyorum. Finallerim başlıyor. Daha ne tür saçmalıklar yapabilirim ki? Yani, uyuşturucuya başlasam, ne bileyim en azından bi' sigara falan ya da sevgili yapsam, namaz kılmayı ertelesem, düzgün giyinmesem falan yani bunlar sanırım yapabileceğim ilginç saçmalıklar olurdu. Allah korusun. Çok şükür bu 2017 yılını kısmen mantıklı geçirdim. Kendimle gurur duyabileceğim şeyler listesi fazla uzun değil. 1-Ehliyet aldım 2-Hazırlığı birincilikle bir dönemde geçtim. 3-Kemanda ilerledim. 4-İlk kez kendi emeğimle para kazandım. 5-Blog yazmaya geri döndüm. En azından bir şeyler yazıyorum... Bu kadar. Hiç yoktan iyidir, değil mi? Saçmalıklarım ise sınırsız. Burada yazamayacağım bir takım saçmalıklarım da bulunuyor. Bu yüzden listeyi yazmaya hiç yeltenmiyorum.. 2018'de bunl