Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

günlüğüme yazmadım

normalde unutmak istemediğim şeyleri günlüğüme yazarım. ya da üzgünsem yazarım mesela. en son günlüğüme ne yazdığımı da bilmiyorum ama son bir yıldır bir şey yazmadım sanırım. önceden her gün hatta günde birkaç kere günlüğüme yazardım. her şeyi yazardım, ne düşünüyorsam. bu blog sitesi belki de artık günlüğüme yazmamama neden oluyordur. buraya da o kadar açık yazmıyorum. yine de açık yazıyorum da denebilir. bilmiyorum. bazen günlüğüme bile açıkça ne düşündüğümü yazmam. ya da birine tam olarak ne hissettiğimi anlatmam. terapistime bile anlatmıyorum. çok konuşan ve her şeyimi insanlara anlatan biri sanırdım ama çok yeni fark ettim o kadar da konuşmadığımı. yine de tam olarak hissettiklerimi anlayacak kimse yok gibi. yine de beni yargılamadan dinleyecek kimse yok gibi.  uzun süredir düşünmemeye çalışıyorum. sakince duruyorum. yalnız kalmamaya çalışıyorum. çünkü kendi başıma durmak istemiyorum. kendimle olmak hem çok sıkıcı hem çok üzücü. yalnız olmak istemiyorum.  şebnem ferah - benim adı

eskiden dinlediğim müzikler

 hiç eskimiyorlar aslında. bir ara durmadan izlediğim müziklere birden yine denk geldiğimde öyle mutlu oluyorum ki. ve sonra o müziğin çevresini sarmalamış tüm anılar doluşuyor birden zihnime. mesela hava soğuk ve yağmurlu. yine korkunç bir istanbul trafiğindeyim ve sabahın sekizi. omuzum yağmurdan buz tutmuş cama yaslı. kafamı da yaslıyorum. daha da üşüyorum böyle o yüzden atkımı cam ile kafamın arasına koyuyorum. kulağımda işte bu playlist. oldukça insanı geren bir playlist bu çünkü bir korku oyununun soundtrackleri. korku oyununu hatırlatıyor bana. sonunu hatırlıyorum. gerçi birçok sonu olan bir oyun ama öyle herkes anlayamaz. ya da herkes bir oyundan etkilenmez. o oyunu oynamadığın ya da oynayan birini izlemediğin sürece ve ciddi bir zamanını bu oyuna harcamadığın sürece pek de etkisine giremezsin. o yüzden iki sene önce bu oyunu tekrar baştan izlemiştim. çünkü oyun oynamada hiç iyi değilim.  bu müzikleri yüzden beni iki yıl önceye götürdü. her sabah aynı karanlıkta ve her akşam ay
aniden bir şarkıya hapsolursun. ve aslında o şarkının hissettirmesi gereken duygulardan oldukça uzaktasındır. Cem adrian'ın kül adlı şarkısına takılı kaldım. pek de kül olmuyorum ya da kahrolmuyorum. sadece nasıl hissedeceğimi bilemediğim bir haldeyim. pek keyif almıyorum çoğu şeyden. her şey bana iğrenç geliyor mesela. canım çok sıkkın. bugün istanbul trafiğindeydim. uzun zamandır trafiğe girmiyordum. istanbuldan yine midem bulandı. burası beni o kadar boğuyor ki. çok bunaldım. imkanları daha iyi olsa ne fark eder ki trafikten imkanın kendisine ulaşabiliyor muyuz? ruh halimiz bok gibiyken imkan dolu olsak ne olur? sinir krizine girdikten sonra ben her şeye kolaylıkla sahip olsam ne olur ki? bu şehir insanı tüketiyor. bu şehir insanı yaşlandırıyor.  eğer daha verimli bir hayat sürecektiysem de bu şehir bendeki tüm enerjiyi çoktan sömürdü. eğer daha uzun yaşayacaktıysam da bu şehrin inşaat tozları beni birkaç yıl daha ölüme yaklaştırdı. kurallara uymayan insanlar beni sinir hastası

bir tren

hayatımız bir tren gibidir dedi ablam. bu süreçte trenin vagonlarına insanlar bindiği gibi bazen de bu vagonlardan inerler. aslında bunlar veda gibi. trenin geri dönme ihtimalinin olmadığını düşünürsek de sanırım bu vedaların bir kavuşması da olmayacak. çünkü tren ilerlemeye devam eder ve o kişi arkada kalmıştır. belki bir şeyler yapar ve yetişir yeniden trene ama bunun için uğraşır mı? ya da trenin sahibi böyle bir uğraşın beklentisi içinde mi? insan çok sevince birilerini beklentiye de girermiş. inmez o vagondan ve sonsuza kadar kaçırmaz o treni sanırmış. fakat aslında çok kişi inmiştir o trenden. çok kez de karşılaşmışsındır bu durumla. trende bulunsa da belki de en son vagonda kalmış, unutulmuş biri de olabilir bu kişiler. sürecin ne olursa olsun geriden takip eder mesela. bu kişiler mi üzücü yoksa tamamen terk edenler mi? ya da onların trenden inmesinin gerektiğine karar verdiğin an mı en zorudur? trenden inmek için tüm şartları zorlayıp treni sertçe durduran ve sonra trenin uzun

sabah 06:15

yaz tatilindeyim. yüksek ihtimalle hiçbir sorumluluğumun olmadığı son yaz tatili olacaktır. ayrıca bayram bugün. yani bayramın bu yaşadığımız şey olduğunu asla düşünmüyorum fakat yine de bayramdayız.  normalde tatil başladıktan birkaç hafta sonra okulların acilen açılmasını isterim. hemen derslerimi seçeyim ve stres içinde iki dönem geçireyim gibi bir arzunun içine yuvarlanırım fakat okulumun tatile girişinden beri 1 ay geçti. inşallah okulların açılma vakti öyle hemen gelmez diyorum. evet bir boşluk içinde hissediyorum ama bunu okuyarak doldurma isteğim geçti, gitti. bu geçtiğimiz iki dönemde okul üzerimizden geçtiği için maalesef okulu özlemem vakit alacak. inşallah ekim ayına doğru özlemeye başlarım. yoksa cidden aşırı motivasyonsun başlayacağım 3.sınıfa. ve motivasyon deposu olarak başladığım yılların bile iğrenç geçtiğini düşünürsek bu ihtimal aşırı endişe verici olacaktır. birkaç gündür hatta birkaç haftadır geleceğim hakkında düşünüyorum. gereksiz bir baskı ve beklenti yoğunluğu

boşluk

 üçüncü sınıfa geçtim. sonunda. çok şükür. en zor yıl ikinci sınıfmış dedi hocalar. zor olduğu kesin ama inşallah en zor yıl buydu. bir daha bu derece ya da bundan daha aşırı zorlukta bir yıl görmek istemiyorum. o kadar yoğundu ki son sınavımı verdiğim anda mahvoldum. boşluğa düşmek bu kadar kesin olmamıştı bende. o kadar ani oldu ki.  sadece durmak, hiçbir şey yapmamak bende çok kötü bir his oluşturuyor. kendimi çok kötü hissediyorum. sanki bu yılki muhteşem yoğunluğumun devam etmesi gerek gibi. sanki alıştım. sanki artık yoğun olmamak benim için bir zehir.  her günüme ayrı bir meşguliyet bulmak için çabalıyorum. öyle olması gerek. çalışmayı düşünüyorum bu yüzden. dönemin bitişi beni asla rahatlatmadı. yani bitsin diye dua ediyordum, çıldırıyordum. dualarım kabul oldu. ama mutlu değilim. tamamen mezun olursam ne olacak peki? tamamen okulum bittiğinde belki yüksek lisans vesaire olur ama sanırım mahvolucam yine.  hava o kadar sıcak ki bugün eridim sanki. iki yere de iş başvurusunda bul

sabretmek üzerine

 biraz da ağlamak üzerine. kafam karman çorman. mesela birkaç saate İngilizce konuşma sınavı var. o kadar bıktım ki şu dilden. yani yeterli artık. hayatımda İngilizce görmek istemiyorum artık be. neye çalışacağıma bile emin olamıyorum. artık tamamen kurtulsam... ilkokuldan beri öğreniyorum. artık o kadar yerleşti ki bu dil... bıraksın artık beni lütfen... türkçeyi bile göresim yok artık bayağı yoruldum şu dillerden. muhteşem olmak zorunda değilim. bunu arada söylemem gerek kendime ki çabalamalarım esnasında perişan olmayayım. bir şeylere başladım diye devam ettirmek zorunda değilim. bir şeyler başardım diye yeni yeni şeyler başarmak zorunda değilim. hep ilerliyorum diye durmaktan korkmak zorunda da değilim. kendimi ve dünyayı buna nasıl ikna edebilirim? biraz yoğun bir zamandayım. zamandayız. sanki hep işimiz var. sanki hep bir şeyleri kovalamamız gerek. en üretken biz olmalıyız. karantinayı değerlendiren kesimin içinde olup mutlu hissetmeliyiz. ama dinlenemez miyiz? yani hep aşırı yoğ

yorgunluk var biraz

 içim sıkılıyor bazen. moralimi bozanlar da var. ama çok da mutluyum çok şükür. yorgunum sanırım biraz.  mesela discord sunucusunda komut vererek bazı düzenlemeler yaptığımda kendimi acayip mutlu hissettim ama sanırım biraz da yorgunum.  canım aslında bir şey yazmak da istemiyordu ama burayı açtım öyle. yazmazsam da olmaz gibi. uzun süredir yazmadım. keyfim de nasıl yerinde biliyor musunuz? aslında o kadar da iyi değilim. ya da mutlu olmayı hak etmiyorum gibi. yine de mutlu hissediyorum. sonra içim sıkılıyor.  bazen çok büyük kararlar alıyorum mesela. arkadaşlarımla bazı şeylere adım atmak istiyoruz. atmalıyız da. inşallah olur. sonra mesela bir haftadır okul tatildi. o kadar uzaklaşmışım ki okuldan. okuyasım gelmedi. yarın ders çalışmaya başlarsan bu his uçar gider. daha yapacak ödevlerim ve girecek sınavlarım var.  açıklanan bazı sınavlar oldu. iyisi de var kötüsü de ama sanki tüm ramazan ortalamam yüksek olsun diye dua etmemiş gibi ortalamamı o kadar kafama takmadığımı söyleyeceğim.

yirmi ikinci yaşın son 1 saat 15 dakikası

bu yaşımda uzun zamandır yapmadığım şeyler yaptım. hiçbir zaman denemediğim şeyleri denedim. bazen aşırı cesur oldum, bazen çekingen, bazen kızgın, bazen bencil, hep hasret içinde, düşüncelerle dolu.. Tamamen evde, çok az insanla, çok az yolla, çok az gökyüzüyle geçirdim bu yaşımı.  11 kitap okumuşum. ders için okuduğum onca makale ve çalışmayı saymayacağım. 11 kitap. şu an 12. kitabın yarısındayım. ben yıllarca kitap okumamıştım neredeyse. yani yılda okuduğum 1 ya da 2 kitap için kitap okurum diyemeyeceğim. gelecek yaşımda daha da çok kitap okumak istiyorum. bu yaşımda yogaya başladım. ben spor yapan biri değildim hatta sporu hiç sevmem, bile derdim. benim için uygun olan sporu bulamadığımı anladım ve bu yaşımda yogada oldukça ilerledim. neredeyse 8 aydır yoga yapıyorum. gelecek yaşımda yogada daha da çok ilerlemek istiyorum. pandemi sebebiyle gezi planlarıma ara verdiğim bir yaş oldu. tüm ülkeyi gezme planımı gerçekleştiremedim ama 2 ay boyunca Giresun'un ufacık bir ilçesinde lis

bundan sonraki hedefim değişmiştir

artık tek hedefim stres olmamak. stres olduğumu düşündüğüm an yapmakta olduğum işi bırakacağım. gerçekten bir değeri yok diğer şeylerin. kendimi yoruyorum, bir şeylere varmak için çabalıyorum ve hayır, bu okulda çabanın bir karşılığı yok. sonuçsuz. o kadar uğraşıp bir yere varmıyor olmak beni bıktırdı. bu okul beni bıktırdı. hocaların muhteşem adil olduğunu sanması ama aslında umurunda olmamamız artık daha da gözüme batıyor.  bir de tek ders onların dersi. kendileri koca dönemde bir ders veriyorlar diye aşırı rahatlar da bu yüzden bizi sıkmaya çalışıyorlarsa ben sizin düşünce tarzınıza bir şey diyemiyorum artık. biz yaşamayalım değil mi? aylardır gezmiyorum. yüz yüze eğitim olsa en azından Ortaköy'e gider şöyle bir denize bakardım. hatta hiç yürümez okuldan izlerdim. bu muhteşem fırsatı hadi biz gerizekalı insanlar yüzünden bok ettik peki siz hocaların olayı ne tam olarak? ben hafta içi o kadar bunalıyorum ki ders dinlemek dışında bir iş yapamadığım için haftasonumu ders çalışabili

bir dizi izledim

 komedi sanıp başlamıştım ama şu an ağlıyorum. burnum tıkandı, yüzüm gözyaşı ile dolu vesaire.  dizide bir kadın şunu dedi: "geçmişe dönsem hiçbir şeyi değiştirmezdim, çünkü kötü diye değiştirdiğim herhangi bir şey iyi bir anımın yaşanmasını engelleyebilir." gerçekten bilemeyiz. yaşamamız gerekiyordur ve yaşarız. yaptığımız işlerin, verdiğimiz kararların sonucunu, nelere etki ettiğini hiçbir zaman önceden kestiremeyeceğiz. bu yüzden ben de geçmişe dönecek olsam her şeyi olduğu gibi bırakmayı tercih ederdim.  çok üzüldüm diziyi izlerken. ağlayasım geliyor düşündükçe. cidden gülerim diye açmıştım oysaki. hatta film sanıp açmıştım ama diziymiş. her bölümü 25 dakika falan. komik gerçekten. yani benim bu kadar harika bir diziyi tesadüfen bulmam komik. ki tesasdüf diye bir şey de yoktur, değil mi? her şey birbirine o kadar bağlı ki. neyse. çok üzüldüm. dizinin adı da "After Life" yani ağlamak isterseniz izleyebilirsiniz. ama bu ben hep ağlarım. yani gözlerim dolar illa ki

çok üzüldüm

 çünkü geçen gün yazdığım uzunca bir yazı vardı ama silinmiş. yayınlaya bastıktan sonra puf! gitmiş. çok üzüldüm. yazdığım anı aynı zamanda aynı duygularda tekrar yaşamadığım sürece aynı yazıyı tekrar yazamam. ne yazdığımı hatırlamıyorum bile. dönüp dönüp okumak güzeldi. şimdi ne yazmıştım bilemeyeceğim.  neyse zaten genel olarak üzüldüğüm çok şey var. buna da üzülmek istemediğim için bu konuyu burada kapatıyorum. yazmak gibi bir hevesim de yoktu açıkcası. standart bir şekilde blog siteme şöyle bir bakıp geri başka sitelere doğru yol alacaktım fakat yayınla dediğim o yazıyı göremeyince durum buaya geldi. bari taslak olarak kaydedilseydi. yazık be.  blogspot beni kırdın. en çok internet bağlantımız kırdı beni. o kadar para veriyoruz ve yine de berbat bir bağlandır var. bizim evin duvarları ne alakaysa bu tarz dalgaları geçirmekte sıkıntı yaşıyor. mesela biz apartmanın ortak yeri olan tam orta kısmında ve asansörde telefon kullanamıyoruz. bu ne saçma bir bilgi değil mi? mesela sipariş ve

ay yok artık

 saat sabahın yedisi ve ben erken uyandığım için sabahın yedisi değil. UYUMADIĞIM İÇİN sabahın yedisi. tamam dönemim bitti. dönemim bitti. neyse bu konuya gelicem ama yani dönemim bitti diye sabahın yedisine kadar duramazsın selime. ve yani Harry Potter lanetli çocuk kitabını dinledim youtube'ta. Weasley soyadını veasley diye okuyan bir seslendirmenin eşliğinde dinledim. profesör MAKGONAGAL falan diyordu. bir insanın bu net isimleri okuyamamısını anlayamam asla. yani bilmemesi için muhteşem bir Harry Potter sansürü yemeli ya da yaşı biraz vardır diye düşünüyorum. sesten anladığım kadarıyla ciddi bir sansür yemiş arkadaş. sansür yediğin kitabın devamı olarak sunulan tiyatro türü metni de okumaya gönüllü olmazsın diye düşünüyorum. zaten yorumlara kapamışlar. ama bakın kadın mı erkek mi anlayamadım seslendiren kişi uğraşmış. 6 saate yakın bir videoydu. YOU TRIED dicem sana sadece kardeşim. sonuçta türkçe okunmuş tek video oydu. yoksa dinleyecek başka bir yer bulamazdım. kitabını da al

dün 19 ocak'tı

 2019 yılının 19 ocak gününde minimalizme merak sardım. babam buna kanaatkarlık demem gerektiğini söylüyorum. aynı şey. her neyse.  Kpop fanıydım, beni tanıyan herkes bilir bunu. o zamanlar da bayağı müzik albümü almıştım. dolarla aldığımı düşünürsek ve kargo+gümrük vergisi... toplam 1000 küsür lira harcamışım. 19 ocak günü o albümleri satışa çıkarmıştım ve hepsini satmıştım. sonra kıyafetlerimi ayıkladım. ayakkabılarımı, şallarımı, kitaplığımı... driveımı, sosyal medya hesaplarımı... dün 2.yıl dönümümdü bu yolda. bu 2 yılda birçok insan da sildim. bundan o kadar memnunum ki. kendimi hafiflemiş hissediyorum. daha birçok yapacağım şeyler var tabi ki ama insanları elemek en güzeliydi. zaten minimalist olmaya karar verişim eşyaların üzerime gelmesinden dolayı değil insanları üzerime gelmesindendi. artık öyle kolay kolay arkadaş da olmuyorum kimseyle. daha fazla tanışmaya takatim kalmadı herhangi biriyle.  bir şey satın alırken kullanacağıma kendimi ikna edip alıyorum onu. müsriflik yaptığ

önümdeki 3 hafta

 3 hafta sonra bu yazıyı okuyup iyi ki o günde değilim diyeceğim. çünkü önümde 1 sunum, 4 araştırma ödevi, bir proje dosya teslimi, 3 tane de sınav var. 3 hafta içinde hepsi nasıl bitecek bilmiyorum. bu dönemin bitmesini istiyorum. bu kadar zor bir dönem geçirmedim. yüksek ihtimal ilerideki dönemlerimden daha rahat bir dönemdi. hazırım doğrusu. korkmuyorum yani şikayetçi de değilim. hiçbir şeyi yapmak zorunda değilim. istediğim için okuyorum, istediğim için katlanıyorum. bu düşünce olunca aklımda daha rahat oluyor. stres olduğumu anladığım anda duruyorum. değmez o kadar da çünkü. hayati bir mesele yok ortada. alt tarafı birkaç ödev yığını. aslında tatilin gelmesini istemiyorum gibi. çünkü yüksek ihtimalle tatilimi güzel değerlendirmedim diye kendime kızarım ben. mantıklı bir tatil geçiremiyorum. bu yüzden de okudun yeniden açılmasını istiyorum. okul beni mantıklı işler yapmaya itiyor. tek başına bırakıldığımda mantıklı biri değilim kesinlikle. biri bana bir şeyler desin ve onu yapayım.