Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

iki gün arasında ne kadar fark olur

geçen hafta bugün yaptıklarımı düşünüyorum. kendimle gurur duyuyordum çünkü gerçekten kendimi ve yaptıklarımı sevmiştim ama bugün.. yani geçen hafta bugünden tam bir hafta sonra. acayip verimsiz bir gündü. tamam normalde haftasonları çalıştığım için hafta içi günlerim hep verimsizdir ama yani sen cumartesisin. sen verimli olmalıydın. aylardır haftasonum yok. şöyle yatayım diyemiyorum. hafta içi yatıyorum çünkü. ders dinlemekten beynim patlayacak sanıyorum. haftasonumu o yüzden ödev ve projelerime bırakmak zorundayım. ne zaman haftasonum bana ait olur bilemem. geçen hafta bugün saatlerce çalıştım ve sonuçta elimde harika bir ödev vardı. tamam hoca birkaç hata buldu ama düzeltiriz. hocaya hatalarımızı öğrenmek için sunmuyor muyuz zaten? neyse işte. bugün sabah 9da oturdum masaya. şimdi saat akşam 11. elimde hiçbir şey yok, şaka gibi. haftaya pazara bu ödev bitmeli. bu hafta içinde anketler bitmeli. bu hafta değil ondan sonraki hafta perşembeye ise bambaşka bir dersin sunumu var. sunum ya

ellerim titriyor

gün ve bugün toplam 20 saat kadar çalışarak bir ödev bitirdim. bunu ilk defa yaptığım için değil ama bana göre bu en verimli ödevimdi. ödev yapmayı öğrendim belki de. ellerim titriyor çünkü inanamıyorum. aklıma bitirme tezim geliyor. gerçekten merak ediyorum acaba o zaman geldiğinde ne yapacağım. heyecandan ve yorgunluktan sanırım ama cidden ellerim titriyor. çok mutluyum. bitti. yarın sabah sunumum var. pazar sabahı evet. hoca beğensin ya da beğenmesin. uğraştım. bir sonraki adıma gelebilirim yani anket adımı. 20 kadar kişi ile anket yapacağım. çok heyecanlı ve mutluyum. ve çok yorgunum. sunumu son 2 günde yetiştirmiş olmam benim hatam ama bitirdiğim için çok mutluyum. fazla bilinmeyen tek mecra olarak bloguma yazıyorum. nazarın da az olacağını düşündüğümden. ellerimin titremesi geçmiyor. bitti. çok şükür. 
kulağımda sevdiğim bir melodiyle yazıyorum. karanlık çünkü artık gece oldu. bu müziğin arka fonda çaldığı bir sokakta yürüyen bir kızın sokak kadar karanlık hayatını anlattığım bir roman yazmak istiyorum. şu sıra ben yine yazar olmak istediğim o eski hayallerime doğru meyletmekteyim. fenayım şu sıralar. belki etraf sistir. gerçi dinlediğim şarkıyı bilmiyorsunuz o yüzden oldukça karanlık ve depresif bir hikaye kurguladığımı anlayamadınız. berbat bir şey. paralel evren gibi düşünün. birkaç gün önce arkadaşlarım ile şimdi biz olmasak nasıl insanlar olurduk diye konuştuk ve o kadar heyecanlandım ki bu fikir ile. kalbim, duygularım, zihnimde akan onca sahne, geçişler, diyaloglar, ambiyans, karakterlerin geçmişi, ailesi, hikayesi, kavgalar, barışlar... anlatamam. içim içime sığmıyordu. o anda gelip bu bloga onu yazabilirdim değil mi? yazmadım. çünkü o günün ertesi gününden itibaren bu sabaha kadar bir ödevi yetiştirmek için ders çalıştım. ne kadar hevesim varsa okul işlerinin arasında savrul

yarın bitsin.

 lütfen bitsin artık. ellerimde kanamayan bir yer, dudaklarımda yolunmamış deri kalmadı. sabahları canım acıyarak ellerimi yıkıyorum. çok yoruldum. haftalar geçti ve yarın bitmedi. gelmesi o kadar sürdü ki hala bugün diyemiyorum yarına. gelsin ve bitsin artık.  çalışıyorum, okumayı seviyorum ama sanırım kalbime iyi gelmiyor. kalp dediğim de ruh sanırım. stresten mahvoluyorum. yine de enerjimi sağlam tutmaya çalışıyorum. bitsin istiyorum. sonra yine başlayacağını bildiğim halde. birkaç ay sonra da olacak, öbür dönem de olacak öbür yıl ve ondan sonraki yıllar da olacak ve ben bu yaşadığım ağır stresi unutup unutup başıma yeni yeni işler alacağım.  bu kadar da zoru seven biri değildim aslında. sanırım yanlışlıkla çok zorladım kendimi ve artık geri de dönemiyorum. insanlar ne der? mimarlık kazansaydım ne olurdu acaba diye düşünüyorum. her sınav zamanı böyleyim. sabahlara kadar gözlerim bozulup sırtım kamburlaşana kadar, ellerim yapıştırıcıdan dolayı mahvolana kadar ödev yapsam daha mı az s

gece geç olmuş

aklım dolu ama bir o kadar da boş. son iki günde ne yaptığımı hatırlamak dahi istemiyorum. düşünceler içindeyim ama aslında hiçbirini düşünmek istemiyorum. herhangi bir şey varsa da aklımda toparlayamıyorum rahatça. uzun süredir oldukça düzenli ve sağlıklı takılırken geçen gün kendime luppo aldım. şu sekizlik mi ne olanlardan. içinde kaç tane var bilmiyorum çünkü hepsini oturup ben yedim. başkalarına bırakma kaygım olsa sayar ona göre sayıyı bölerdim. bunu arada yapıyorum. yani en son 2 yıl önce yapmıştım. sebep ve sonuçları şu zamankime göre berbattı. şimdi ise farklı. ne bakımdan farklı bana kalsın. luppodan nefret ederim aslında. sevmiyorum. ben tatlı da sevmem. çok istediğim olur ama aslında tatlı değil tuzlu insanıyım. luppo ile olan hikayem uzun ve gereksiz. nefret ediyorum o kadar.  kışlıklarımı indirdim. yazlıklarımı ise kışlıklarımı çıkardığım kutulara yerleştirdim. üç gündür yoga yapmıyorum, geçen arkadaşıma yoga yapabilmesi için kanal önerdim. hayatım düzenli ve parlaktıysa

geçmişi seviyorum

 yani geçmişi anmayı seviyorum. hatta bugün şunu fark ettim: ben ileride dönüp bakabilmek için bu anı yaşıyorum. geçmişe bağımlıyım. şu an ne yapıyorsam ileride dönüp bakayım, keşke o zamanda olsaydım diyebileyim diye anlarımı zenginleştirmeye çalışıyorum. çünkü nasıl dün bugünün geçmişiyse, bugün de yarının geçmişi. geçmişi seven birinin geçmişte tıkılı kalması anlamsız değil mi? hep geçmişte durursa ileride ne kalacak geçmiş adına? geleceğimi de çok düşünüyorum çünkü biliyorum ki gelecek de bir gün geçmiş olacak. o kadar abarttım ki geleceğin de geleceğindeyken, geçmişe bakıp mutlu olayım da plan yapıyorum. anımı yaşayamıyorum demeyeceğim. ben geleceğimi bile yaşıyorum. geçmişime durmadan bakıyorum. yaşamayı mı seviyorum yoksa anılarımı mı seviyorum? şuna eminim ki ben hatıralarımı çok seviyorum. güzel anlarımı dönüp dönüp tekrar yaşayabilmeyi isterdim. ama bu anımı da yaşamayı seviyorum. mesela sabahın 7'sinde uyandım ve ders çalışmaya başladım. sabahın 7sinde uyanma sebebim şu

bu yıl ineklemek üzerine bir strateji kurdum

 çok da iyi yaptım. inşallah hayırlısı ile ineklemek istiyorum. derslerime odaklanıp, tefsir dersine çalışıp ayrıca pazar günleri de medrese eğitimine devam etmeyi düşünüyorum. kitaplarımı da okumak istiyorum. dizilerimi de izlemeye devam edeceğim inşallah.  plan yapıyorum hep. ajandamı yıllar önce almıştım. onu kullanıyorum. çok tatlı bir ajanda. ajanda kullanınca daha düzenli olduğumu fark ettim. ilk ajanda kullandığımda 2015-2016 yılıydı ve üniversite sınavına hazırlanıyordum. O düzenli çalışma ile şu anki okulumu kazandım çok şükür. arada bir yanlış yollara saptım ama olsun. o yanlış yollardayken ajanda kullanmıyordum. bunu fark etmemin üstünden dakika geçmedi. sonra şu anki okuluma geldim. okul kayıt işlemleri bitince bana ufak bir 2018-2019 ajandası verdi. o kadar düzenli tuttum ki ajandayı. hazırlığı geçebildim çok şükür. sonra da birinci sınıfta durmadan her hafta plan yapa yapa geçirdim günlerimi. plana uymasam da devam ettim. plan yapıyor olmak beni çok şevklendiriyor çünkü.

benden sana

 korkuyorum aslında. gerçekten korkuyorum. aklımda öyle şeyler kuruyorum ki, sana kavuşamazsam diye senaryolar oynuyor zihnimde.  sonra güzel hayallerim geliyor aklıma. arkadaşlarım bu duygu için çok küçüksün diyor ama bence bu duygunun yaşı olmamalı. hem küçük de değilim. düşünürken gülüyorum bazen. mesela şu an yazarken...  bazen ise ağlıyorum. çok şiddetli ağlıyorum. geçen gün oldu hatta. aklımda hep berbat ihtimaller var. bu kadar düşünürsem başıma gelir diye telaş içindeyim. o yüzden hep dua ediyorum. korkuyorum ve bu yüzden dua ediyorum. başka yapabileceğim bir şey yok. bilmiyorum ki. bilmiyorum, ileride ne olur bilmiyorum. yaptığım tek şey hayal kurmak, plan yapmak. ismin bile belli. isimleriniz belki.  yine gülmeye başladım. bazı insanların hayali belki mutlu bir evliliktir, güzel bir kariyerdir, iyi bir iş, belki başarılı bir eser... ne bileyim işte. insanlar pek bunun hayalini kurmuyor gibi. bu yaşta yani. arkadaşlarım şaşırıyor ve anlam veremiyor. olabilir. ben hormonlar dem

büyüdüğümü anladığım vakit

ilk defa şampuan ve peynirin fiyatını öğrendiğimde büyümüş hissetmiştim. elimde bulunan birkaç lira ile nasıl daha mantıklı bir öğün oluşturabilirim düşündüğümde de öyle olmuştu. sınavlardan ve ödevlerden yakınıp nazlanabileceğim bir annem yanımda olmadığında da büyümüştüm mesela. kendi işlerimi kendi başıma halletmeyi öğrendiğimde büyümüştüm. bir insanın bana iyi gelip gelmediğini tartabildiğim zaman büyümüştüm. ilk kez sigortalı bir iş için sabah erkenden kalkışımda büyümüştüm. şimdi kendimi nasıl mutlu edebilirim diye düşünüp o anını saçma zevklerle harcayan eski kendimden vazgeçip yıllar sonraki kendimin mutlu olması için vaktimi doldurmaya çalıştığım kendime dönüşümde büyümüştüm. hayatıma ciddi bir rota çizen kararlar verdiğimde büyümüştüm. okulumu, işimi, eşimi, arkadaşlarımı seçebileceğimi fark edip karşıma çıkan her kişinin ya da olayın zorunluluk olmadığını, askine bana sunulan seçeneklerden ibaret olduğunu anladığımda büyümüştüm. hayaller kurmak yerine kararlar vermeye başlad

bu saat olduğuna göre oldukça yalnızım

saat 3.46 gece olunca sessiz oluyor. her geçen dakikada neden uyumadım diye kendine kızıyorsun. Gerçi yarın erken uyanmam için bir sebep de yok.  uzun süredir verdiğim bir kararın peşinden gidiyorum: çocuk gibi olmamak. bir ay boyunca oldukça iyi gidiyorum mesela ama sonra bir şey oluyor ve yine ufak halime dönüyorum. çok küçükken bir yazı yazmıştım. Yaklaşık 5 sayfa kadardı. Yeşil kaplı defterimde olması lazım. Hatırlayamıyorum maalesef. Kurşun kalemle yazmışım, bu yüzden silinmeye başlamış. O yazıyı yazarken demişim ki ilerideki Selime bu yazdıklarıma gülecek belki ya da üzülecek ama ben, bu yaşta olan selime, böyle düşünüyor. şimdiki yaşımda, o yaşımda yazdığım yazıyı okurken ağladım. ağlamayı asla beklemiyordum. O yazıyı ağlayarak yazmışım ve yıllar geçtiği halde ağlayarak okudum. şimdi de ilerideki selimeye bu yaştaki selime bir şeyler yazmak istiyor. Ne düşünüyorsun, kimlerlesin, neredesin bilmem ama bu yaştaki selime böyle düşünüyor. Üzgün, heyecanlı, cesaretsiz, umut dolu ama b
tatile çıkmayı sevmediğime karar verdim, tam şu anda. neden tatile çıkılıyor ki zaten? kendi evinde değilsin. rahat hissetmiyorsun da. tek başınaysan tatildir bence. çünkü tatile hep birileriyle çıkarsın. ne zaman yürüyeceğin, ne zaman uyuyacağın, ne zaman yemek yiyeceğin senin kontrolünde değildir. hem eve döndüğünde tüm o bavuldaki kıyafetleri yıkaman gerekir. bu yüzden dışarıda giydiğin pantolonu pijama yapmak zorunda kalırsın. diğerleri yıkanıyordur çünkü.  evet, az eşyam var. bu benim tercihimdi. kirlileri düzenli olarak yıkamazsam gerçekten ortada kalıyorum. yazın ortasında uzun kollu giymek zorunda kalmıştım mesela ya da iç başörtümle namaz kılmam gerekmişti.  odam o kadar dağınık ki (yine) oturma odasında takılıyorum. kedi arkadaşım sedef şöyle bir gelip ne yaptığımı yokladı ve gitti. biraz yanımda otursun isterdim. ama benden bir eylem beklemeden bir harekette bulunmuyor. bu bana çok beklediğim birini hatırlatıyor sadece.  şebnem ferah listemi açtım. bu liste eşliğinde odamı t

Bambaşka bir an

Bugün 1 Temmuz 2020. 4 yıldır başaramadığım bir şeyi başardım bugün. Elhamdülillah. O kadar garip bir his ki bu. Bu kadar zamandır bunu beklediğimi bilmiyordum bile. Artık kendime 2.sınıf diyebilecek olmama inanamıyorum. Dümdüz bir eğitim hayatı yaşayıp mezuniyetimi aldığım gün olabilirdi bugün. Ama ben bugün 2.sınıfa geçtiğimi öğrendim. Bu beni mezun olmaktan daha çok sevindirdi sanırım. Zaten bu zamanda mezun olmayı tam yaşayamıyor kimse maalesef. 2.sınıf oldum. Artık bulunduğum okula daha ait hissediyorum. Zaten aittim belki ama yine de biraz uzaktım. Çünkü kendime güvenmiyordum. Hala her fırsatta başka bölümlerin puanlarına bakan biri olan kendime nasıl güvenebilirdim ki? Fakat bugün, yani birkaç dakika önce son sınavımın sonucunu daha öğrenince kendi içimde ufak bir sevinç yaşadım. İlk başta farkına varmadım tabi ki. Sadece ders notumun düşüncesi vardı aklımda. Sonra ise birden gözlerim büyüdü. Ben bugün aslında bambaşka bir şeye sahip olmuştum.. Bu çok sıradan ve önemsiz olabilir

yeni kararlar ya da biraz hayıflanma

aklımda dolanan birçok fikir var. yeni kararlar almak istiyorum. net bir çizgi çekip bambaşka olmak istiyorum. içimde bir şeyler koptu ve artık içimdeki o tohumlar fideyi geçti, dallanıp budaklandı.  hayatımı etkileyecek kararlar bunlar. biraz da özel, anlık.  uzun süredir evdeyim ve acaba başka türlü biri olabilir miyim diye düşünüyorum. ilgilerimi değiştirebilir miyim? isteklerimi yenileyebilir miyim?  2019'un başından beridir hayatımdan çok şey eksilttim ama bir o kadar şey de eklendi hayatıma. minimalist olmak için ciddi bir karar almıştım. eşyalarımı satmış ya da vermiştim. kendimce ilerledim diye düşünüyorum ama dahasını yapabilirim. artık düşünmeye meyletmiş biri olduğumdan hayatımı düşünmeye başladım. beni bunaltan o kadar çok şey vardı ki, öyle sıkıntılardan geçmiştim ki bu yüzden eksilmek istiyordum. hafiflemek, azalmak.  bunları kıyafetlerle ya da ıvır zıvırlarla hallederim sandım ama benim asıl fazlalığım belliydi: insanlar. insanların ortalama 150 arkadaşı oluyormuş ve

Zaman

...yavaş mı geçiyor yoksa ben çok mu hızlı yaşıyorum? ya da günler geçmek bilmiyor da ben tam bir boşluğun ortasında mıyım?  Aylar geçmiş sanki, bir işi yaptığım son an sanki aylar önceydi ama sonra bir bakıyorum sadece bir ay geçmiş. Ya da haftalar önceydi dediğim şeyin aslında altı gün önce olduğunu görüyorum. Bu tarihler olmasa ben kaybolurdum. Vakit çok mu hızlı geçiyor? Ya da ben çok hızlı geçtiğini mi sanıyorum? Sanki günlerdir uyuyorum ama aslında sadece o günün akşamına uyanıyorum. Şu ödevin teslim tarihine bir gün kaldı diyorum. Saatler geçiyor, hatta bana göre günler geçiyor ve tarihe baktığımda hala bir gün kaldığını görüyorum. Günler geçmiyor. Artık bir saniye bende bir saat. Geçmiyor. Yanımda biri olduğunda (yani aslında telefonda) bir dakika sonra bir saat geçiyor. Önceki tek başıma olan saniyelerimin harcamak bilmediği saatler birden fazla olduğum zaman uçup gidiyor.  Yalnızlığı sevmediğimi öğreniyorum. Yıllar önceki ben bunu isterdi. Şimdiki ise katlanamıyor.  Zaman yav

eskim ve yenim

yine odam dağınıkken bu blog sitesine giriş yaptım. sanki çok kullanıyormuşuz gibi yazlıkları indirdim ve kışlıkları dolabın üzerindeki yerlerine kaldırdım. fakat şu kıyafetleri katlayıp dolaba yerleştirmek o kadar zor geliyor ki. karantinada olsam dahi bugün diğer günlere göre çok fazla telefona baktım. yani aslında bu kadar çok telefona bakmıyordum. ödevden, dersten zaman kalmıyordu zaten. aslında ödevim var. ders çalışmam da gerekiyor ama ben telefona çok baktım bugün. eski alışkanlıklarıma geri dönüyor gibi hissediyorum. yenimi pek de sevmezdim, ben eskilerde yaşayan ve eskileri özleyen bir çaresizim. çok kötü şeyler yaşadıkça cidden o kendimi berbat hissettiğim eskileri özlüyorum. diyorum ki bunu yaşamasaydım da o eskidenki eskim olsaydım. bu beni mahveden yenim olmasaydı da geçmişteki umutsuz eskim olmaya devam etseydim dedim. bunu ben çok dedim. dualarım hep eskiye dönebilmek oldu. ama tam da amin demedim hiçbirine. olmayacağını biliyorum, olmasının anlamsız olacağını bil

güzel bir yeşil

ikindi gibi izin için başvurduk. ertesi sabaha kadar izin çıkmadı ve kaymakamlığa gittik. sonra yola koyulabildik. gidiş iki saat kadar sürdü. abim 120'den de fazla hız yaptığını söyledi ama ben hızı pek sevmediğim de hızdan korktuğum için uyumayı çözüm olarak seçmiştim, o yüzden bilmiyorum. yol boyu nereye gittiğimizi sordular. hep aynı şeyi söyledik: cenazemiz var. dayımın, kırmızı ışık görünce yavaşlayıp tin tin giderek yeşilin yanmasını beklediği şehirdeydik. -istanbul'da bunu yapamazdı- kırmızı ışık yanında durduk. istanbul'luyuz ya yeşil yanınca hemen gaza basacağız. kırmızı ışık yerine kırmızı renklerle EVDE KAL yazıyordu. tüm dünya bu ikaza çok aşina. bir süredir böyleyiz. dayım ve teyzemlerin yaşadığı apartmana geldik. annem arabadan indi, dayım dışarıya çıkmıştı. "ne yani, abime sarılamayacak mıyım şimdi?" dedi. sarılamayacaktı. sarılmadı da. o gün hiç kimse, hiç kimseye sarılmadı. "bu bizim alacağımız olsun" dedi dayım. öyleydi cidden.

Odam Kadar Dağınık

Tüm uğraşlarımın, geçmiş ilgilerimin, ürettiklerimin, kafamın, zihnimin ve kalbimin odam kadar dağınık olduğunu fark ettim. Youtube'ta katip ettiğim kanalların türleri de, Spotify'daki müzik listelerim de darmadağınık. Karmakarışık. Bazen çok düzenliyim. Mesela dolabım çok düzenli ama yurttan getirdiğim eşyalarım hala bavulda, odanın ortasında duruyor. Benim hazır hissetmemi bekliyor. Yerleştirmeye hazır değilim. Birkaç gündür hiçbir şeye hazır değilim. Zaten yurtta üçlü prizimi unuttum. Aklım ona gidiyor arada. Kaldı öylece diye düşünüyorum sonra yeni aldığım yapbozun kayıp olan parçasını düşünüyorum. Haftalardır evdeyim. Yapboz almayı planlıyordum ve aldım. Onun da bir parçası eksik çıktı. Her neyse. Bunu yazmaya gelmemiştim ama aklım karışık. Aylardır dinlemediğim bir parçayı açtım. Gerçi şu evde bulunduğum süre boyunca spor vaktim dışında müzik dinlememiştim. Şarkı dinliyorsam biraz moralim bozuk olması gerekiyor sanırım ya da bir yere ulaşmam gerekiyor. Tüm blog yaz

yirmi birinci yaşın son bir buçuk saati

son 90 dakikadayım. 20 yaşından sonra en ilginç yaşımı yaşadım bu son bir yılda. sanırım 20 benim dönüm yılımdı, devamında gelen yaşlar ise bu dönümün etkisinden çıkamayan ilginç yıllarımın şahidi olacak. çok farklı duygular yaşadım. yaşamak istemeyeceğim şeyler oldu. çok oldu. geri dönüp silmek isterdim. öyle az buz şeyler değildi. vaktinde hissettiğim yoğun duygular sebebiyle oluşan bir pişmanlık da değildi. hala o anlarımı midem bulanarak hatırlarım. unutmak isterdim ama nefretim kurur diye unutasım da gelmiyor, bir daha o hataya düşmeyeyim diye de. o kadar mutlu başlamıştım ki 21. yaşıma. yanımda sevdiklerim vardı. üstelik 3 tane kedi yavrusuyla beraber uyumuştum. bir avucunuza alabilirdiniz üçünü de. o kadar ufaklardı yani. sonra neşe ile devam ettim. sadece iki hafta sonra mahvoldu. o zaman dünyam bitsin dedim ama bitmedi. sonra birkaç kişi ile tanıştım. nefret ettim. bitsin bu hayatım dedim. bitmedi. yeni kişiler daha tanımamak için sildim hepsini. yok olsunlar istedim. y

saate bakar mısın

ileride pişman olup olmayacağımı düşünmeden bir şeyler yaptım. birkaç dakika içinde ise pişman oldum. kendimi başıboş hissettiğimde yapıyorum böylesi kötü şeyleri. unutmak istiyorum sonra da. unutulur elbet ama ben bir şekilde aklıma getiririm olanları, yaptıklarımı. çok şey istiyorum ama istemiyorum da. mesela istiyorum ki zamanı geri alabileyim. öyle çok şeyi değiştirirdim ki. sonra diyorum ki zamanı geri almayalım, ya şimdi tanıdıklarımı tanımıyor olursam? ya da yıllar sonra yolumun kesiştiği kişilere kavuşamıyor olursam? aslında ne yapıyorsak, ne yaşıyorsak bir sebebi oluyor. evet, pişman olunası şeyler yaptım. insanlar bilse beni yargılar, yüzüm kızarır sonra. bir daha yapmamak üzere uzaklaşmaya çalışıyorum her şeyden. mesela sosyal medyadan. ama sen bir youtubersın selime. ne olacak halin? çok içindesin artık, o kadar bütünleştin ki sosyal medya ile. sen nasıl kurtulacaksın ki şimdi tüm bunlardan? bağımlısın en başta. sen tüm bu tuzaklara düştün, hepsine alıştın. kaybettin
Bu şarkı. Başım o kadar ağrıyor ki, üzüntüden mi, stresten mi, yorgunluktan mı bilmiyorum. Başımın alın kısmına parmaklarımı geçirip sert  bir şekilde kafamı boynumdan koparmak istiyorum. Dinlenmeliyim belki, bilmiyorum, çatlıyor başım. Fevkalade bir durumdayım. Acilen ağlamam gerek belki de. Birkaç gün önce ağlamıştım ama o sayılmazdı. Gerçek bir ağlama olduğuna dahi inanmıyorum. Şöyle uzun süre, nedeni önemli değil, ağlamak isterim. Yapmışlığım var ama bir dizi karakteri öldü diye ağlamıştım. Onun da bir anlamı yoktu bana göre. Ağlayabileceğim birçok şey bulabilirim aslında: Geleceğim nasıl olacak, o ne yapacak, bu ne yapacak, ben ne yapacağım, biz ne yapacağız... Bunlar hep kaygı adı altında toplanabilecek şeyler. Bana göre ağlanabilecek şeyler. Stres beni ağlatır...dı. Şimdi sadece parmaklarımdaki etleri koparıp, dudaklarımı yolup her yeri kan revan yapıyorum. Artık akacak kan kalmıyor ama ben yolmaya devam ediyorum. Stresle baş etme yöntemim bu işte. Yaklaşıyor sunumlar,

02.02.2020

Bu tarihte belki de daha anlamlı şeyler yapılabilirdi. Ben ilk olarak sevdiğim biriyle konuştum. Bu benim için oldukça anlamlıydı. Uyudum, uyandım ve her şey olduğu gibi sıradan devam etti. Doğrusu pek de bir şey beklemiyordum bu günden. Benim için güzel başladı demem yeterli. Üstelik bugün birkaç önemli karar verdim ve biraz da çamaşır yıkadım. Babama tatlı yaptım ve güzel olduğunu söyledi. Karşı komşumuzun minik oğlu Selim ile onun pandalı çorabı hakkında konuştuk. Bir buçuk saatte bir kalkan otobüs ben durağa varınca seferine başladı ve en arka sağda bulunan koltuğa oturabildim. Güzel arkadaşlarımla buluştum ve onlara sarıldım. Üstelik birkaç yetişkin işi bile hallettik yani dernek işleri. Farklı bir şey beklemiyordum zaten, pazar günüydü ve tarih çok güzeldi. Başka türlü de kullanılabilirdi ama benim için oldukça sevimli ve mutluluk dolu bir gündü. Teşekkür ediyorum. 

.

"...Tremaine'in sedyedeki hayali bir anda hastane koridorlarının eski hatıralarıyla, anılarıma kalıcı olarak mühürlenmiş iğrenç dezenfektan kokusuyla yer değiştirdi. Bir anlığına yeniden on bir yaşıma dönmüştüm, kucağım şakayıklarla ve yemek tepsisiyle dolu hâlde babamın hastane odasına giriyordum. Çiçekleri vazoya koyup birlikte hastane yemeğimizi yerken bağdaş kurup yatağına otururdum. Babamın bir zamanlar gür olan parlak mavi saçları artık grileşmişti ve her gün topak topak dökülüyordu. Hastane önlüğü bir deri bir kemik kalmış omuzlarında tuhaf biçimde kırışmıştı. Babam cıvık cıvık brokolilerin her birine çatalını tek tek batırıp ağzına atıyor, köftelerini çatalıyla dikkatlice ikiye bölüyordu. Ama kare şeklindeki minik çikolatalı pastasından uzak duruyordu. Ona pastasını neden tabağında bıraktığını sorduğumda, şeker aynı zamanda zehir de olabilir, demişti bana. O dönemde düşünebildiğim tek şey o sabah okulda öğrendiğim uzay mekiği 'Challenger'dı. Hükümet, mekiğin p